saygıdeğer bir insan olmakDenemeler

 saygıdeğer bir insan olmak. doğduğum günden beri hiçbir kararımı kendim vermedim. ilkokul hocamı ben seçmedim. üç tarafı denizlerle, dört tarafı uydu yayınlarıyla çevrili güzel ülkemin sağlıksız bir ergen bireyi olmayı ben tercih etmedim. bedelini katbekat ödemediğim hiçbir mutluluğum olmadı. iyiye ve güzele dair bildiğim ne varsa ilk önce hep onlar boğazıma durdu. on binlerce yıldır her sabah insanlığın üzerine ümit saçan güneş, benim için sadece 657’ye giderken yol taşlarımı döşeyen bir doğa olayından ibaretti. hayatımın hiçbir kertesinde menfaatlerimin örtüştüğü insanlarla arkadaş bildiklerim arasında bir farklılık söz konusu olmadı. benim çıkarlarıma halel getirmediği müddetçe hiç kimseyle ideolojik bir tartışmaya girmedim. yüksek ideallerden bahis açmak benim için toplumda ”saygıdeğer bir insan olmak” için başvurulması gereken gerekli bir yatırımdı. ”hakikât-en” kimseye ne kızdım ne de sinirlendim. kızgınlığım firavun’a değil, kendimin hiçbir zaman firavun olamayacağınaydı. her gece yatağımda firavun’un sarayını düşleyip, her sabah firavun’a ortamlarda en çok diş bileyen de bendim. tek istediğim saygıdeğer bir insan olmaktı. aldatmayı ölümüne lanetleyen bir toplumda eşini yirmi yaşında bir kadınla aldattığı hâlde yine de toplumun rol modeli olmayı başaranların zümresi beni fevkâlade cezbediyordu. ortamların kaslı çocuğu berkecan’la kimyasal destekli leydi tuğçe saygıdeğerdi; hakikât sokağının yalnız ve ıssız mûkimleri değil. saygıdeğer bir insan olmak… evet, işte hepimizin istediği yalnızca […]
4 Eki 2016 • Kişisel Blog

 saygıdeğer bir insan olmak.

doğduğum günden beri hiçbir kararımı kendim vermedim. ilkokul hocamı ben seçmedim. üç tarafı denizlerle, dört tarafı uydu yayınlarıyla çevrili güzel ülkemin sağlıksız bir ergen bireyi olmayı ben tercih etmedim. bedelini katbekat ödemediğim hiçbir mutluluğum olmadı. iyiye ve güzele dair bildiğim ne varsa ilk önce hep onlar boğazıma durdu. on binlerce yıldır her sabah insanlığın üzerine ümit saçan güneş, benim için sadece 657’ye giderken yol taşlarımı döşeyen bir doğa olayından ibaretti. hayatımın hiçbir kertesinde menfaatlerimin örtüştüğü insanlarla arkadaş bildiklerim arasında bir farklılık söz konusu olmadı. benim çıkarlarıma halel getirmediği müddetçe hiç kimseyle ideolojik bir tartışmaya girmedim. yüksek ideallerden bahis açmak benim için toplumda ”saygıdeğer bir insan olmak” için başvurulması gereken gerekli bir yatırımdı. ”hakikât-en” kimseye ne kızdım ne de sinirlendim. kızgınlığım firavun’a değil, kendimin hiçbir zaman firavun olamayacağınaydı. her gece yatağımda firavun’un sarayını düşleyip, her sabah firavun’a ortamlarda en çok diş bileyen de bendim. tek istediğim saygıdeğer bir insan olmaktı. aldatmayı ölümüne lanetleyen bir toplumda eşini yirmi yaşında bir kadınla aldattığı hâlde yine de toplumun rol modeli olmayı başaranların zümresi beni fevkâlade cezbediyordu. ortamların kaslı çocuğu berkecan’la kimyasal destekli leydi tuğçe saygıdeğerdi; hakikât sokağının yalnız ve ıssız mûkimleri değil.

saygıdeğer bir insan olmak… evet, işte hepimizin istediği yalnızca buydu. dürüst olurken, marksist olurken, yakışıklı olurken, ”türk” olurken, çocuğumuzun ilkokulunu seçerken, yüksek ideallerin yılmaz savunucusu olurken ve dahi âşık olurken…

yirmi altı eylül iki bin on altı

ankara