sıradaki parçamız: bir medeniyet türküsüDenemeler

sigmund freud, insan davranışlarını çözümlerken, bilinçaltına işaret etmişti. insan ”rasyonel bir hayvan” diye tanımlayan aristo’ya karşı, geçmişte yaşanan olayların, bilinçaltında oluşturduğu ortak havuzun bu rasyonel karar verme mekanizmasını derinden etkilediğini iddia etmiş, hatta, normal addedilecek davranışların bile altında çok daha derinlere giden bir bilinçaltını tasavvur etmiş ve insana dair her parçayı -rüyalar dahil- bu temele oturtmuştu. biz de bu yazıda insanın müzik ile bilinçaltının ilişkisini inceleyip, bunun toplumsal izdüşümünü anlamaya çalışacağız.  nasıl doğada beyaz diye bir şey yokken, dalga boylarının muhtelif boyutlarını algılıyor ve bunları isimlendirip ortaya beyazı çıkartıyorsak, buna mukabil, belli kombinasyonlar etrafında ses dalgalarının bir araya gelmesi ile ritmik, uyumlu ve kulağa hoş gelen kompozisyonları da müzik olarak adlandırıyoruz. kuşların ötüşündeki uyum ve armoninin hoşumuza gitmesini de yine bu tanımlama içerisinde değerlendirdiğimizde, konuşurken ses tonlamamızın vurgusu ve değişikliği ile duygularımızı anlatırken kelimelerin çok ötesindeki bir anlam ifadesini, insanın bu müzik algısının ne denli onun hayatının bir parçası olduğunun göstergesi sayabiliriz.  insanlardan müteşekkil toplumlarda elbette insan nev’îne haiz özellikleri içinde barındıracak ve dâhi barındırıyor da: bir insan kütlesi geçmişte yaşadıklarını; sevinçlerini, umutlarını, facialarını, katliamlarını, kutsallarını, değerlerini biriktiriyor, onlarla ortak bir bilinç yatağı oluşturuyor ve bu kitle artık bir istif değil, bir toplum haline geliyor. aynı insandaki gibi, bir toplumdaki bakış […]
4 Aralık 2014 • Kişisel Blog

sigmund freud, insan davranışlarını çözümlerken, bilinçaltına işaret etmişti. insan ”rasyonel bir hayvan” diye tanımlayan aristo’ya karşı, geçmişte yaşanan olayların, bilinçaltında oluşturduğu ortak havuzun bu rasyonel karar verme mekanizmasını derinden etkilediğini iddia etmiş, hatta, normal addedilecek davranışların bile altında çok daha derinlere giden bir bilinçaltını tasavvur etmiş ve insana dair her parçayı -rüyalar dahil- bu temele oturtmuştu. biz de bu yazıda insanın müzik ile bilinçaltının ilişkisini inceleyip, bunun toplumsal izdüşümünü anlamaya çalışacağız. 

nasıl doğada beyaz diye bir şey yokken, dalga boylarının muhtelif boyutlarını algılıyor ve bunları isimlendirip ortaya beyazı çıkartıyorsak, buna mukabil, belli kombinasyonlar etrafında ses dalgalarının bir araya gelmesi ile ritmik, uyumlu ve kulağa hoş gelen kompozisyonları da müzik olarak adlandırıyoruz. kuşların ötüşündeki uyum ve armoninin hoşumuza gitmesini de yine bu tanımlama içerisinde değerlendirdiğimizde, konuşurken ses tonlamamızın vurgusu ve değişikliği ile duygularımızı anlatırken kelimelerin çok ötesindeki bir anlam ifadesini, insanın bu müzik algısının ne denli onun hayatının bir parçası olduğunun göstergesi sayabiliriz. 

insanlardan müteşekkil toplumlarda elbette insan nev’îne haiz özellikleri içinde barındıracak ve dâhi barındırıyor da: bir insan kütlesi geçmişte yaşadıklarını; sevinçlerini, umutlarını, facialarını, katliamlarını, kutsallarını, değerlerini biriktiriyor, onlarla ortak bir bilinç yatağı oluşturuyor ve bu kitle artık bir istif değil, bir toplum haline geliyor. aynı insandaki gibi, bir toplumdaki bakış açısını, bilinçaltının en derinlerine saplı olgulara göre belirliyor, bunlara göre refleks veriyor. refleks diyorum, çünkü refleks bilinçli, mantıklı, rasyonel bir davranış değil; bilakis, önceden belirlenen kalıplar dairesinde hareket etme güdüsüdür. bittâbi, bilinçaltının yön vermesi ile de toplumların olaylar karşısında bir seçimi hasıl olmuyor, en fazla o seçime maruz kalıyor.

ünlü besteci Beethoven ‘müzik erkeklerin kalbinden ateşler çıkarmalı, kadınlar gözlerinden yaşlar akıtmalıdır’ demişti. Burada müziğe yüklenen bu dar misyonun çok ötesinde –aynı yol fakat çok ötesi- biz sözü ismet özel’e bırakıyoruz: ‘ıtri dinlemekten sıkılan bir adamın Süleymaniye mimarisinden tad alabileceğini mümkün sayamayız.’ Burada Beethoven bizim ilk olarak bahsettiğimiz müziğin insan nev’înin bilinci üzerine etkisine değiniyor, ismet özel ise bunu toplumsal bir bilinç çizgisine taşıyor.

son olarak, bir mesaj aktaracısı olarak müzik, evriliyor; bilfiil mesaj hüviyetine bürünüyor. nasıl insan doğası nota dizgelerini kavrayıp, oradan bir anlam çıkartabilme yetisine sahip ise, ve bu kabiliyet insan doğasının bir parçası ise, toplumsal olarak da bu kabiliyet kendini her toplum için bir müzik algısı ve buradan teşekkül eden bir bilince vardırıyor ve bu bilinç toplumun bir parçası oluyor. nasıl bir insan kaza geçirip, beyindeki korku ve öfke duygularının kontrol edildiği bölgeden bir hasar görünce, ”bu tip tınılar içeren müzik parçalarını” ayırt edemiyorsa, toplumda bilincine varamadığının müziğini üretemiyor, ürettiği ise bilincine vardığı oluyor. nasıl insan hayatında duyacağı tonal dizileri anne karnında duyduğu lisana göre algılıyorsa, biz de toplumun ürettiği müzikte onun medeniyetinin oluşturduğu bilinçaltının bir nişanesi olmuş oluyor diyebiliriz.

ömer burak tek