siyahDenemeler

siyah. komşumuzun altı yaşındaki kızı nisanur’un çığlıkla karışık ağlama sesleri ciğerimi deliyor. duymamak için televizyonun sesini açıyorum. bütün kanallarda aynı yayın dönüp duruyor. sakin olmamızı, kapıdan dışarı kesinlikle çıkmamızı, sokaklara bakılması dün geceden beridir yasak. hava kararmak üzere, ışığı açmalıyım, bilmiyorum. çok korkuyorum. annem ve babam da bir halsizlik var. sanki bilinçleri kapalı gibi. sadece acıkıyor ve sadece zorunlu tepkiler hariç hareket etmiyorlar. nisanur’un çığlıkları hâlâ kulağıma geliyor. sümbül teyze’ye bir şey olduğundan korkuyorum. yazık, kızcağız saatlerdir aç susuz kalmıştır. aslında sadece bir kat aşağımızda, aşağı inip hemen yukarı çıkmamı engelleyen ne? sadece Nisanur’un çığlıkları var binada, hemen inip gelsem kim görecek sanki? Ehhh, neyse ne, daha fazla dayanamıyorum, ben aşağı iniyorum. nisanur! ağlama diyorum, anlamıyor, kafayı yemiş gibi ağlıyor. ağlamak denmez aslında, nöbet geçiriyor sanırım. sümbül Teyzeleri göremiyorum. evi arasam iyi olacak. ama önce sakin olup, bi plan yapmam gerek. nisanur’u duymamaya çalışmak ilk adımım. kafasını duvara vuruyor aptal kız. nisanur, dur artık! hah! İşte emrah amca ötede yatıyor. yanına gidiyorum. elinde kumanda, ağzında masada duran yemeğin kusmuğu var. yana yatırıyorum, ağzındakiler dökülüyor. gözlerinin feri gitmiş, ama sanki hareket ediyor. ben de kafayı yiyorum sanırım. sümbül teyze hiç bir yerde yok. nisanur kafasını kanatmış, daha da bağırıyor. eve çıkmam gerek, […]
9 Mayıs 2014 • Kişisel Blog

siyah. komşumuzun altı yaşındaki kızı nisanur’un çığlıkla karışık ağlama sesleri ciğerimi deliyor. duymamak için televizyonun sesini açıyorum. bütün kanallarda aynı yayın dönüp duruyor. sakin olmamızı, kapıdan dışarı kesinlikle çıkmamızı, sokaklara bakılması dün geceden beridir yasak. hava kararmak üzere, ışığı açmalıyım, bilmiyorum. çok korkuyorum. annem ve babam da bir halsizlik var. sanki bilinçleri kapalı gibi. sadece acıkıyor ve sadece zorunlu tepkiler hariç hareket etmiyorlar. nisanur’un çığlıkları hâlâ kulağıma geliyor. sümbül teyze’ye bir şey olduğundan korkuyorum. yazık, kızcağız saatlerdir aç susuz kalmıştır. aslında sadece bir kat aşağımızda, aşağı inip hemen yukarı çıkmamı engelleyen ne? sadece Nisanur’un çığlıkları var binada, hemen inip gelsem kim görecek sanki? Ehhh, neyse ne, daha fazla dayanamıyorum, ben aşağı iniyorum. nisanur! ağlama diyorum, anlamıyor, kafayı yemiş gibi ağlıyor. ağlamak denmez aslında, nöbet geçiriyor sanırım. sümbül Teyzeleri göremiyorum. evi arasam iyi olacak. ama önce sakin olup, bi plan yapmam gerek. nisanur’u duymamaya çalışmak ilk adımım. kafasını duvara vuruyor aptal kız. nisanur, dur artık! hah! İşte emrah amca ötede yatıyor. yanına gidiyorum. elinde kumanda, ağzında masada duran yemeğin kusmuğu var. yana yatırıyorum, ağzındakiler dökülüyor. gözlerinin feri gitmiş, ama sanki hareket ediyor. ben de kafayı yiyorum sanırım. sümbül teyze hiç bir yerde yok. nisanur kafasını kanatmış, daha da bağırıyor. eve çıkmam gerek, annemlerin bu hali beni çok korkutuyor. nisanur’u yanıma alamam. eğer evde beni başkasıyla görürlerse, yasağı deldiğimi düşünürler. neyse, sonra nasıl olsa yine gelirim, nisanur’u zorla kanepeye oturtuyorum, hemen eve koşuyorum. hava iyice kararıyor. annem ve babam konuşmuyor, hareket etmiyor. tokat atıyorum, yere yapışıp geri kalkıyorlar. sakin olmaya karar verip, ben de koltuğa oturuyorum. televizyondaki döngüye kulak veriyorum. bunun insanlık için gerekli bir adım olduğunu, iş gücüne katılmayan nüfusun emeğimizi çaldığından bahsediyor. bu adam ne diyor, hiç anlamıyorum.  özellikle annemin gözlerinde bi değişiklik var. yüzüme çok cansız bakıyor artık. neredeyse emrah amca gibi olmaya başlamış. anneme tokat atıyorum. yok, kendine gelmiyor. bu sefer doğrulmuyor, anne diye sarsıyorum, kalkmıyor. kapıya vuruluyor. her ne halt oluyorsa artık bitti sanırım diyorum, sorumlular geldi, mantıklı bi açıklama ve sağlık hizmeti sunacaklar sanırım diye koşuyorum kapıya. karşımda, bankalarda görmeye alıştığımız bembeyaz dişleri, karizmatik duruşuyla bi adam duruyor. gözlerinin içine bakıyorum. baktığım sanki bir insan değil, bir makine. duyguları alınmış, vizyon tanrısının kusursuz bir elçisi gibi adeta. açıklama bekleyen gözlerime dayanamıyor ve elini ceketinin iç cebine götürüyor. beni öldürecek diye ödüm patlıyor, kaskatı kesiliyorum. neyseki ceketinin iç cebinden bir mektup çıkartıp bana uzatıyor. ben mektubu alır almaz, bir şey demeden dönüp gidiyor. nisanur’un çığlıkları hâlâ kulağımı cırmalıyor. bir kat aşağıya indiklerinde yüreğimi parçalayan bir ses geliyor kulağıma: ”tek el bir silah sesi.” nisanur susuyor. o şokla yalap şalap zarfı yırtıp, mektubu okumaya başlıyorum: ” sevgili ismail pınar, size ulaşmada geciktiğimiz için özür dileriz. mental, fiziki, ahlaki ve daha bir çok kalemde yaptğımız kıyaslamalar akabinde ailenizden bir tek sizin yaşama olanağınızın var olduğunu üzüntüyle bildirmek durumundayım. lütfen konsantrasyonunuzu bozmayın ve iki hafta içinde işinize dönmeye hazır olun. belirtilen süre zarfında yasakları çiğnememeniz, öz geçmişinize yansıtılacaktır. İki gün içinde, aile fertlerinizin bedenleri tasfiye edilecektir. tensel temasta bulunmayın ve bu iki gün içinde evinizden dışarı çıkmayın. televizyon yayınlarımızdan tüm dünya genelinde başlatılmış olan bu temizlemenin gerekçelerini görebilirsiniz. unutmayın, izleniyorsunuz. ”

teksa 10 mayıs 2084  ” ömer burak tek