Siyasal bir mesaj olarak eğitimin özelleştirilmesiMakaleler

Siyasal bir mesaj olarak eğitimin özelleştirilmesi Türkiye’de kararsız seçmen oranı yekûn içinde önemli bir yer tutuyor. Ulaş Tol, “Kararsızlar Kararsız, Kararlılar Kararlı mı?” adlı yazısında kararsızların çok boyutlu yapısına dikkat çekiyor ve siyasi tercihinden vazgeçen seçmenlerin muhalif partileri desteklemek yerine kararsızlar blokunda park ettiklerini belirtiyor. Kararsızlar blokuna geçen bu seçmen kitlesinin başka siyasi aktörleri desteklememesi Türkiye’deki siyasi aktörlerin ürettiği siyasal mesajların onların duygu ve düşünce dünyasında bir karşılığı olmamasıyla ilişkilendirilebilir. Bu bağlamda eğitimin özelleştirilmesinin yarattığı Türkiye toplumundaki sosyo-ekonomik sorunlar siyasal bir mesajın konusu olarak değerlendirilebilir. Siyasi aktörlerin gündemi ile toplumsal talepler arasındaki makas böylelikle daralabilir. Aşağıdaki tabloda yıllar itibariyle okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretimde özel okulların toplam okullar içindeki payı gösteriliyor. 2006-2007 ve 2020-2021 eğitim dönemleri arasında okul öncesi-ilköğretim-ortaöğretim segmentinde özel okulların toplam okullar içindeki payı; okul sayısı olarak %4’ten %15’e öğrenci sayısı olarak %2’den %7’e, öğretmen sayısı olarak %6’dan %14’e çıkıyor. Buna ek olarak, 2007’den beri artan özel okulların payı 2018’de duraksıyor, son 2 yılda ise hem öğretmen hem de öğrenci sayısında gerileme oluyor. Türkiye’nin 2018’de yaşadığı döviz krizi ve 2020’de gerçekleşen Covid-19 pandemisi hatırlanacak olursa, bu iki krizin oluşturduğu alım gücündeki daralma özel okulların payının azalmasına sebebiyet vermiş görünüyor. Bu durum birbiriyle ilişkili iki anlama geliyor: Birincisi, ekonomik refahın […]
28 MART 2022 • POLİTİKYOL

Siyasal bir mesaj olarak eğitimin özelleştirilmesi

Türkiye’de kararsız seçmen oranı yekûn içinde önemli bir yer tutuyor. Ulaş Tol, “Kararsızlar Kararsız, Kararlılar Kararlı mı?” adlı yazısında kararsızların çok boyutlu yapısına dikkat çekiyor ve siyasi tercihinden vazgeçen seçmenlerin muhalif partileri desteklemek yerine kararsızlar blokunda park ettiklerini belirtiyor.

Kararsızlar blokuna geçen bu seçmen kitlesinin başka siyasi aktörleri desteklememesi Türkiye’deki siyasi aktörlerin ürettiği siyasal mesajların onların duygu ve düşünce dünyasında bir karşılığı olmamasıyla ilişkilendirilebilir.

Bu bağlamda eğitimin özelleştirilmesinin yarattığı Türkiye toplumundaki sosyo-ekonomik sorunlar siyasal bir mesajın konusu olarak değerlendirilebilir. Siyasi aktörlerin gündemi ile toplumsal talepler arasındaki makas böylelikle daralabilir.

Aşağıdaki tabloda yıllar itibariyle okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretimde özel okulların toplam okullar içindeki payı gösteriliyor.

2006-2007 ve 2020-2021 eğitim dönemleri arasında okul öncesi-ilköğretim-ortaöğretim segmentinde özel okulların toplam okullar içindeki payı; okul sayısı olarak %4’ten %15’e öğrenci sayısı olarak %2’den %7’e, öğretmen sayısı olarak %6’dan %14’e çıkıyor.

Buna ek olarak, 2007’den beri artan özel okulların payı 2018’de duraksıyor, son 2 yılda ise hem öğretmen hem de öğrenci sayısında gerileme oluyor.

Türkiye’nin 2018’de yaşadığı döviz krizi ve 2020’de gerçekleşen Covid-19 pandemisi hatırlanacak olursa, bu iki krizin oluşturduğu alım gücündeki daralma özel okulların payının azalmasına sebebiyet vermiş görünüyor.

Bu durum birbiriyle ilişkili iki anlama geliyor: Birincisi, ekonomik refahın artmasıyla birlikte özel okulların payı artıyor. İkincisi, toplum özel okullarda verilen eğitimin daha nitelikli olduğunu düşünüyor.

Özel okullara yönelik bu toplumsal talebin oluşmasında en önemli etmenlerden birinin Türkiye’de dikey sosyal hareketliliğin iyi bir eğitimle mümkün olduğu, iyi eğitim almış bir bireyin toplumsal katmanlar arasında daha üst seviyeye geleceğine dair toplumdaki genel kanı olduğu söylenebilir.

Türkiye’de gençlerin iş yaşamı üzerine odaklanan araştırmalarda ortaya konan bulgular bu kanıyı doğrular nitelikte. Bu çalışmalarda iş bulma ve işyerinde çalışma sürecinde akrabaların ve tanıdıkların son derece önemli olduğu, sosyal sermayesi güçlü olan çalışanların güvencesizlik ve belirsizlik hislerini daha az yaşadığı belirtiliyor. (1)

Diğer taraftan, sosyal sermayeye sahip olmayan çalışanların stresi ve güvencesizliği arttığı; işyerlerinde akrabası/tanıdığı olanların kayrıldığını ve bu durumun ücretlere ve sigortalılık primlerinin yatırılmasına dahi yansıdığı ifade ediliyor.

Bu bağlamda çocuklarına daha iyi bir gelecek bırakmak için ebeveynler özel okullara yöneliyor ancak özel okul ücretleri her geçen yıl çarpıcı biçimde artıyor. (2) Aşağıdaki grafikte yıllar itibariyle özel okul ücretleri gösteriliyor.

Kaynak: TÜİK

Son bir yılda, yani 2021 yılının Şubat ayından 2022 yılı Şubat ayına özel ilköğretim ücretinin 23.996 TL’den 31.243 TL’ye, özel lise ücretinin 27.569 TL’den 35.894 TL’ye, özel üniversite ücretinin 46.124 TL’den 57.100 TL’ye çıktığı görülüyor.

Diğer taraftan, Türkiye’de tüm ücretli çalışanların %64’ü asgari ücretin altı ve asgari ücretin bir buçuk katı arasında bir ücret elde ediyor. (3) 12,5 milyon kişiye tekabül eden bu oran aileleriyle birlikte değerlendirildiğinde yaklaşık 50 milyon kişi yalnızca temel gereksinimlerini giderebiliyor.

Bu durum, özel okul ücretleri ile değerlendirildiğinde toplumun geniş bir kısmının daha nitelikli olduğunu düşündüğünü özel okullardan eğitim hizmeti alamadığı anlamına geliyor.

Bu bağlamda, farklı sosyo-ekonomik statüdeki toplumsal kesimler arasındaki nitelikli eğitim hizmetine erişimdeki eşitsizliğin artmış olmasının yarattığı toplumsal, siyasi ve iktisadi sorunlara yönelik ilk olarak siyasetin bir söz üretmesi gerekiyor.

(1) IstanPol, Türkiye’de Gençlerin Güvencesizliği: Çalışma, Geçim ve Yaşam Algısı Raporu

(2) TÜİK, Tüketici Fiyat Endeksi madde sepeti ve ortalama fiyatlar

(3) DİSK-AR, 2021 Asgari Ücret Araştırması