Türkiye’nin bölgesel yoksulluk döngüsüMakaleler

Eğitim yoksulluk döngüsünü kırmak açısından en önemli unsurlardan biri. Türkiye’deki bölgesel bazda nitelikli eğitime erişim eşitsizliği bölgesel yoksulluk döngüsünün yıllar itibariyle devam etmesine sebebiyet veriyor. Yoksulluğu belirleyen önemli faktörlerden biri bölgesel özellikler. Nerede doğduğunuz geleceğinizi doğrudan etkiliyor. Türkiye’deki çarpıcı bölgesel gelişmişlik farklılığı da Doğu ve Güneydoğu bölgesinde doğan bir çocuğun yoksul doğmasına ve gelecek nesillere bu yoksulluğu miras bırakmasına sebebiyet veriyor. Eğitim ise yoksulluk döngüsünü kırmak ve dikey sosyal hareketliliği sağlamak açısından en önemli unsurlardan biri. Türkiye’deki bölgesel bazda nitelikli eğitime erişim eşitsizliği bölgesel yoksulluk döngüsünün yıllar itibariyle devam etmesine sebebiyet veriyor. Örneğin 2017 yılında yapılan Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırmaları’nın (SEGE) sonuçları sosyo-ekonomik açıdan en az gelişmiş illerin Doğu ve Güneydoğu Bölgesinde yer aldığını gösteriyor. SEGE’de 6. Kademede yer alan iller ile Türkiye’nin geri kalanını okul öncesi eğitimden yüksek öğretime kadar olan dönem için kıyasladığımızda nitelikli eğitime erişimdeki farklılıklar daha net ortaya çıkıyor. 2019/2020 yılını kapsayan Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, çocukların zihinsel ve ruhsal gelişimindeki en önemli evrelerden biri olan okul öncesi dönemde 6. Kademedeki iller için okullaşma oranı ortalama yüzde 36 iken diğer illerin ortalaması yüzde 46 olduğu görülüyor. Bu durum, SEGE’de 6. Kademede yer alan illerde doğan bir çocuğun eğitim hayatına dezavantajlı olarak başladığı anlamına geliyor. 2018 yılı LGS […]
20 şubat 2022 • POLİTİKYOL

Eğitim yoksulluk döngüsünü kırmak açısından en önemli unsurlardan biri. Türkiye’deki bölgesel bazda nitelikli eğitime erişim eşitsizliği bölgesel yoksulluk döngüsünün yıllar itibariyle devam etmesine sebebiyet veriyor.

Yoksulluğu belirleyen önemli faktörlerden biri bölgesel özellikler. Nerede doğduğunuz geleceğinizi doğrudan etkiliyor. Türkiye’deki çarpıcı bölgesel gelişmişlik farklılığı da Doğu ve Güneydoğu bölgesinde doğan bir çocuğun yoksul doğmasına ve gelecek nesillere bu yoksulluğu miras bırakmasına sebebiyet veriyor.

Eğitim ise yoksulluk döngüsünü kırmak ve dikey sosyal hareketliliği sağlamak açısından en önemli unsurlardan biri. Türkiye’deki bölgesel bazda nitelikli eğitime erişim eşitsizliği bölgesel yoksulluk döngüsünün yıllar itibariyle devam etmesine sebebiyet veriyor.

Örneğin 2017 yılında yapılan Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırmaları’nın (SEGE) sonuçları sosyo-ekonomik açıdan en az gelişmiş illerin Doğu ve Güneydoğu Bölgesinde yer aldığını gösteriyor.

SEGE’de 6. Kademede yer alan iller ile Türkiye’nin geri kalanını okul öncesi eğitimden yüksek öğretime kadar olan dönem için kıyasladığımızda nitelikli eğitime erişimdeki farklılıklar daha net ortaya çıkıyor.

2019/2020 yılını kapsayan Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, çocukların zihinsel ve ruhsal gelişimindeki en önemli evrelerden biri olan okul öncesi dönemde 6. Kademedeki iller için okullaşma oranı ortalama yüzde 36 iken diğer illerin ortalaması yüzde 46 olduğu görülüyor. Bu durum, SEGE’de 6. Kademede yer alan illerde doğan bir çocuğun eğitim hayatına dezavantajlı olarak başladığı anlamına geliyor.

2018 yılı LGS yerleştirmeye esas puan ortalamasına göre 6. Kademede yer alan iller için bu puan 320 iken diğer iller için 350 olarak karşımıza çıkıyor. Bu fark bize, 6. Kademedeki öğrencilerin aldığı temel eğitimin Türkiye’nin geri kalan illerindeki öğrencilerine göre eksik kaldığını gösteriyor.

Temel ve orta eğitimlerini bitiren öğrenciler sene sonunda üniversiteye gitmek için bir sınava giriyor. TÜİK verilerine göre 2015 yılı YGS puanların ortalaması 6. Kademede yer alan iller için 190 iken diğer illerin puan ortalaması 199.

6.Kademede yer alan illerdeki gençler temel eğitim gibi orta öğretimde de Türkiye’nin diğer illerine göre geri kalıyor.

Türkiye genelinde yirmi beş yaş nüfus içinde fakülte veya yüksekokul mezunlarının nüfusa oranına bakıldığında 6. Kademede yer alan illerde bu oran yüzde 16,4 iken Batı illerinde bu oran yüzde 18,4 olarak karşımıza çıkıyor.

Temel eğitimde ve ortaöğretimde geride kalmış 6. Kademe yer alan iller yükseköğretimde de Türkiye’nin diğer illerine göre geri kalıyor. Bu durum, aynı zamanda bölgedeki nitelikli işgücünü, insan kaynağını, katma değeri yüksek sektörlerin bölgedeki varlığını, bölgenin gelişme potansiyelini, geleceğe dair beklentileri de etkiliyor.

Bunlara ek olarak, ÖSYM’nin 2015-17 yıllarını kapsayan yükseköğretimde öğrenci akışları verisi kullanılarak hazırlanan aşağıdaki şekilde üniversite eğitimi için öğrencilerin tercihlerinin yoğunlaştığı iller gösteriliyor.

6.Kademede yer alan hiçbir il öğrenciler tarafından üniversite tercihi için cazip görülmüyor. Bölgedeki öğrenciler, nitelikli bir eğitim için Türkiye’nin diğer bölgelerinden daha uzun bir mesafeyi kat etmek zorunda kalıyor. Bu durum, bu bölgedeki öğrencilerin ailelerinden daha uzakta, yetişip büyüdükleri ortamdan daha farklı bir kültüre sahip bir çevrede, daha az sosyal sermaye ile üniversite hayatına, sonrasında ise iş hayatına başladıklarını gösteriyor.

COVİD-19 salgını ile bu durum düşünüldüğünde, teknolojik imkânlara erişimin daha yüksek olduğu bölgelerde eğitim hizmetine ulaşım göreli olarak daha kolay olurken, teknolojik altyapıya sahip olmayan bölgelerde eğitim gören çocuklar eğitimde de geri kalıyor. Bu durumun zaten var olan Türkiye’deki bölgesel bazda eğitime erişimdeki eşitsizliği daha da arttırdığı söylenebilir.

Yukarıdaki örnekler bize eğitimin her aşamasında süregelen bölgesel eşitsizlik olduğunu, bölgenin maruz kaldığı yoksulluk döngüsünü kırması için ihtiyaç duyduğu nitelikli eğitime erişemediğini gösteriyor.

Doğu ve Güneydoğu Bölgesinin içine düştüğü bu yoksulluk döngüsünden çıkması için üç husus öne çıkıyor. Birincisi, hem bölge halkının hem genel kamuoyunun eğitimde fırsat eşitliğini öncelikli hedef olarak görmesi ve bu hedefin politik aktörlerin gündemine girmesi gerekiyor. İkincisi, eğitimdeki bölgesel fırsat eşitsizliğini ve bu duruma yönelik oluşturulacak mücadele politikalarının iyi tespit edilmesi gerekiyor. Son olarak, politikaları uygulayacak bürokratik kademenin etkin olabilmesi için sivil toplumun, özel sektörün, akademinin ve bölgede yer alan etkin sosyal grupların işbirliğinin tesis edilmesi gerekiyor.