Ne Olacak Bu Gençlerin Hâli?Denemeler

“O an”dan geriye kalan elimizde bir bulaşık kaldı, Bir de Osman’ın mütebessim yüzüyle “Olsun be Ömer’im” deyişi.
30 Aralık 2014 • Kişisel Blog

Bu fotoğrafın, fotoğraflar içinde bir yeri var.

“Elbette olacak!” mı diyeceksiniz? Yok, demeyin. Bu farklı.

Öğrencilere ulaşmanın en iyi yolunun öğretmenlerden geçtiğini idrak etmemizin akabinde olaylar hızla gelişti. Biz “Hele bir davet edelim de, gerisi nasıl olsa gelir” diyerekten çevredeki bilumum liselere haber saldık. Dönüş hızlıydı. Kıymanın ve belediye başkanının kokusunu alan muhtelif liselerin öğretmenleri derneğimize gelmekte bir beis görmedi. Bu işe biz niyet etmiştik ve tahmin edeceğiniz üzere elbette bir aksilik vuku bulacaktı, öyle de oldu; görevlimiz başkanı aramayı unutacaktı.

Başkanın gelemeyişi, üstüne bir de gül rengi gömleğiyle bir yeni yetmenin –bir öğretmenin başına gelebilecek en kötü şeyi, yani kendi nasihatlarına uymuş bir delikanlıyı karşısında bulması– öğretmenleri bir hayli rahatsız etti. Öğretmen dediğin mütemadiyen nasihat ederdi ve nasihat bir tek kötü öğrenciye edilirdi.

Ortalama otuz senedir demokrasinin faydalarından bahseden öğretmenlerimiz, sorumuza karşılık elbette tavırlarını yine parmak sayısının üstünlüğünden yana kullandılar. Sorduk: “Yemekten evvel mi anlatalım projelerimizi, sonra mı?” Hemen oracıkta hüküm verildi: “Pideler!”

Ayranın verdiği rehavet ile olsa gerek, proje tanıtımı seremonisi daha çok “cenaze evinde yapılan helvanın iyi olmasıyla insanda baş gösteren ikinci tabak isteme ikilemiyle mekâna ve konuya yabancılaşma sendromu”na evrildi. “Projelerimizi tanıtamasak da en azından kendimizden bahsedelim” temalı her girişimim profesyonel reflekslerle savuşturuluyordu.

Her defasında başını benim verdiğim cümlelerin bu denli uzaklarda yankı bulması beni şaşkınlığa gark ediyordu.

Elbette yılmadım. Ayranları tekelime alışım piyasayı tehdit ediyordu ve bu sayede arada da olsa muhabbetin gidişatına birtakım müdahalelerde bulunabiliyordum.

Lakin tam o esnada, kuantum fizikçilerini bile şaşkınlığa meylettirecek bir hâdise cereyan etti. Pidelerin bitmesine çok az bir süre kala –ki ben o sıra içimden birazdan projelerimiz ile kuracağım cümleleri tekrar ediyordum– bir ses işitildi. “Şimdi hatırlanılmıştı, iş vardı!” Bize düşen de hâliyle belliydi. Birkaç kişinin gitmesi bizi etkileyecek değildi ya, kalanlara hitap edilecekti. Sayın müdürlerimizin ayağa kalkması piyasada şok etkisi yaptı. Cuma namazında yirmi dakikada camiyi terk edemeyen elli kişilik cami cemaatine ders olacak bir şevkle öğretmenlerimiz en fazla üç dakika içinde bizi terk etti.

İşte,

“O an”dan geriye kalan elimizde bir bulaşık kaldı,
Bir de Osman’ın mütebessim yüzüyle “Olsun be Ömer’im” deyişi.