Aşırı Sağ Hareketler ve Twitter GazeteciliğiMakaleler
Aşırı sağ hareketlerin ‘Twitter gazeteciliği’ aracılığıyla yürüttükleri dezenformasyon faaliyetleri, insan haklarını merkeze alacak bir medya stratejisinin geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Aşırı sağ hareketler ve aşırıcı faaliyetler son 15 yıldır dünya genelinde yükselişte. Bu yükseliş, küresel bir tehdit düzeyine erişmiş durumda. Bu nedenle, Milli İstihbarat Akademisi, “Batılı Ülkelerde Aşırı Sağ Hareketler 2023” adlı bir değerlendirme raporu yayımladı.
Rapor, dünya genelindeki aşırı sağ hareketlerin incelenmesini ve konuyla ilgili kamuoyunda farkındalık oluşturulmasını amaçlıyor.
Çalışmanın en az kendisi kadar çalışmayı yapan kurum da ilgi çekici. 9 Şubat 2023 tarihinde kuruluşu gerçekleşen, 6 Ocak 2024 tarihi itibarıyla faaliyetlerine başlayan Milli İstihbarat Akademisi’nin hedefi MİT Başkanı İbrahim Kalın tarafından şöyle tarif ediliyor: Türkiye’nin istihbarat teorisi ve metodolojisi üzerine söz sahibi bir ülke olması.
Akademi, Türkiye’nin istihbarat ve güvenlik alanındaki iddiasını güçlendirmeye ve Türkiye’nin bu alandaki deneyiminin kavramsallaştırılmasına odaklanacak. “Batılı Ülkelerde Aşırı Sağ Hareketler” adlı rapor, kurumun kamuoyuyla paylaştığı ilk çalışma olma özelliği taşıyor.
Raporun giriş kısmında konuyla ilgili temel kavramlar ele alınıyor: Irkçılık, zenofobi, beyaz üstüncülük, göçmen karşıtlığı, İslamofobi, Türk karşıtlığı, Antisemitizm, Avrupa şüpheciliği. Buna ek olarak, aşırı sağ hareketlerin gelişimine de yer veriliyor.
İkinci bölümde aşırı sağ hareketlerin fail olduğu olaylara ilişkin istatistikler ve genel bulgular bulunuyor. Sonraki bölümlerde ise dünyanın çeşitli yerlerinde aşırı sağ hareketlerin bölgesel görünümleri detaylı bir şekilde ele alınıyor.
Raporda dikkat çeken bulgulardan biri, aşırı sağ hareketlerin insan kaynağı elde etmek için 13-18 yaş arası gençlere odaklanmış olması ve onlara ulaşmak için sosyal medya platformlarını kullanmaları.
Gençler aşırı sağın hedefinde
Türkiye’ye dair raporda kapsamlı bir analiz bulunmuyor, ancak Türkiye’de aşırı sağ hareketlerin serencamı içinde sosyal medyanın yeri yadsınamayacak kadar büyük. Burada özellikle Twitter gazeteciliğine ayrıca bir parantez açmak gerekiyor.
Yurttaş gazeteciliği bağlamında değerlendirilebilecek Twitter gazeteciliği, çok kısa sürede haber üretim ve tüketim pratiklerini değiştirdi. Metinler kısaldı, haber tüketimi hızlandı, herhangi bir eşik bekçisinin filtresine takılmadan gazeteci ile okuyucu arasında interaktif iletişim kurmayı sağlayan bir form oluştu.
Günümüzde Twitter, resmi ve gayri resmi tüm haber profesyonellerinin içinde yer aldığı, pek çok insanın gündemi takip ettiği medyanın önemli bir bileşeni. Ancak bir de madalyonun diğer yüzü var: Dezenformasyon.
Kitlelerin psikolojisi, aşırı sağ hareketlerle ilintili Twitter hesaplarının yayın politikasındaki en önemli belirleyici faktörü. Toplumsal duygu boşalımlarından etkileniyor ve onları doğrudan etkiliyorlar. Bu bağlamda aşırı sağ hareketlerin popülist söylemlerinin hamisi ve taşıyıcısı konumundalar.
Editöryal ya da kurumsal bir filtreleri yok. Bu sebeple özellikle kırılgan gruplara yönelik kolaylıkla dezenformasyon üretebiliyorlar. Siyasi kişi ve kurumlara nazaran daha az toplumsal kaygı taşıyan bu aktörler aşırı sağ hareketlerin hem propaganda aygıtı hem de operasyonel gücü.
Ekonomik kriz ve siyasi istikrarsızlık etkisi
Aşırı sağ hareketlerle ilişkili sosyal medya hesaplarının geniş çaplı bir sosyal etki oluşturmasını “tetikleyen” unsurları temelde iki kategoride değerlendirmek gerekiyor: Ekonomi ve siyaset.
Türkiye’de 2003 yılında 4.705 USD olan kişi başına düşen milli gelir yıllar içinde çarpıcı bir artış göstererek 2013 yılında 12.578 USD’ye çıktı. Bu dönemde küresel ve ulusal krizlerin etkisiyle bu yükseliş eğilimi yerini gerilemeye bıraktı: 2020 yılında kişi başına düşen milli gelir 8.639 USD düzeyine geldi. 2021 ve 2022 yıllarında görece bir iyileşme sağlansa da alt ve orta sınıfın yaşadığı refah kaybı telafi edilemedi. (1)
2018 Döviz Krizi, 2020 Covid-19 pandemisi, sürekli tekrarlanan seçimler, küresel piyasalardaki dalgalanmalar sebebiyle işsizlik, enflasyon ve piyasalara olan güvensizlik Türkiye ekonomisinde yapısal bir boyut kazandı.
Bu dönemde yaşanan zorluklar aşırı sağ hareketlerin söylem alanını genişletti ve ekonomide yaşanan daralmanın faturası mültecilere kesildi.
Ekonomiyle mündemiç olarak siyaset kurumu da aşırı sağcı hareketlerin etki alanını arttıracak bir düzleme taşındı.
Seçim döneminde yapılan birçok kamuoyu araştırmasında iktidara yönelik eleştirilerin başında mülteci meselesi geliyordu. İktidar hem sorunun hem çözümün ilk elden sorumlusu olarak bu konuyu gündeme taşımasının kendi aleyhine olacağını düşünerek bu konu üzerine konuşmamayı tercih etti. Buna paralel olarak ana akım medya aşırı sağ hareketlerin söylemine cevap üretmek yerine onlara kayıtsız kaldı.
Ana akım muhalefet ise uzunca bir süre sorumluluk bilinciyle kırılgan bir grup olan mültecilerin zarar göreceği düşüncesiyle bu durumu siyasi bir argüman olarak kullanmazken özellikle Zafer Partisi’nin doğrudan mültecileri hedef gösteren siyasi söyleminin oluşturduğu etkiyle aşırı sağ hareketlerin yanında hizalanmaya başladı. Bu dönemde mülteciler üzerinden muhalefetin iktidarı eleştirmek için ürettiği siyasi argümanlar çarpan etkisiyle toplumda daha büyük bir karşılık buldu.
Diğer taraftan muhalefet, yaşanan ekonomik krize karşı sahip olduğu büyükşehir belediye yönetimleriyle alternatif çözümler üretmek, dayanışmayı ve sosyal birlikteliği canlandıracak mekanizmalar oluşturmak amacıyla küçük çaplı projeler üretmeye çalışsa da topluma bir umut veya çıkış vaat edemedi.
Sonuç itibariyle sosyal medya üzerinden söylem alanını genişleten aşırı sağcı hareketlerin argümanları ana akım medya tarafından görmezden gelindi ve cevapsız bırakıldı. Diğer taraftan kurumsal muhalefet yaşanan sorunlara karşı somut çözüm önerileri getiremedi ve bunun neticesinde “ölüm kalım savaşı” olarak gördüğü 2023 seçimlerinde aşırı sağ hareketlerin genişlettiği kitleyi kendi seçmen tabanına çevirmek için toplumsal kaygıları askıya alarak aşırı sağ hareketlerin söylemiyle hizalandı.
Ekonomideki ve siyasetteki bu gelişmeler, aşırı sağ hareketlerin sosyal medya üzerinden yürüttükleri propaganda faaliyetlerine bir zemin oluşturdu. Bu bağlamda, öncelikle aşırı sağ hareketlerin “Twitter gazeteciliği” adı altında yürüttükleri dezenformasyonla mücadelede, insan haklarını merkeze alan bir medya stratejisi geliştirilmeli.
İkinci olarak, Türkiye’deki ekonomik krizin sebebinin mülteciler değil; yerel ve küresel faktörler olduğu vurgusunu geniş kitlelere ulaştıracak çok paydaşlı sosyal etki odaklı çalışmalar yapılmalı.
Üçüncü ve son olarak, kültürel etkileşimin sağlandığı, mültecilerin insan hakları ve kamu imkânlarından eşit şekilde yararlanabildiği, tüm paydaşların bir araya gelebileceği bir mekanizmanın oluşturulması için siyaset kurumu adım atmalı.
KAYNAKLAR
- The World Bank. (2024, 30 Ocak). GSYİH Kişi Başına Düşen Gelir (Döviz kuru: USD). World Bank Open Data. URL: https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.PCAP.CD?locations=TR