herkes başkasının putuna ibrahimDenemeler
mekke fethedilmiş, medine’ye dönerlerken ki bir temmuz gecesi allah resûlü ne düşünüyordu acaba? veya şimdi suriye’deki on yaşındaki bir küçük kız çocuğu? 1500’lü yıllarda üsküdar’dan tarihi yarımada’ya bakan genç bir çift mesala. rockfeller veya erbakan’ı da sayabiliriz ayrıca. dehşetle başları ağrıyor mudur onların da bir temmuz gecesi. tüm inandıklarımız bizden öncekilerin söylediklerinden, söyleyenlerin kişiliğinden ve tarihsel koşullardan etkileniyorsa sahiden hakikat vardır diyebilir miyiz? sevdiklerimizin mutluluğu bozulacak diye kalbimizin içinden geçenleri söylememek bizi ne tür bir insan yapar? hayatımızın mihenk taşı abilerimizi öyle yüz üstü bırakmak adilik değil midir? aşk, o’nun kalemi tutuşu, söze girişi, tırnakları, göz bebekleri, yutkunuşu, saçlarını geriye atışı değilse başka nedir? herkes başkasının putuna ibrahim sözü bana aittir. herkes diye işaretlediğim abilerimin bu sözü sahiplenip kullanması çoh ağrıma gitmiştir. nedeni sözümün çalınması değildir. beni anlamamalarıdır. gerçekten anlamamaktalar mıdır? haha! güldürme allah aşkına, asıl kulağına girenle ağzından çıkan birbirine puttur! ulan asıl sizin kendi lideriniz, kendi partiniz, kendi cemaatiniz, kendi benliğiniz en büyük diktadır. her gece, her kitap, her ses; âh, koca bir kafa karışıklığıdır. bizim hikayemiz ne astoria’da white chocolate mocha içenlerin ne fatih’te nargile tüttürenlerin hikayesidir. bir hikayenin en güzel kısmı iki insanın birbirine kızdığı, birbirine bir şeyler anlattığı, birbirlerini yanlış anlayacak kadar önemsediği kısmıdır. sonrası profesyonel […]
mekke fethedilmiş, medine’ye dönerlerken ki bir temmuz gecesi allah resûlü ne düşünüyordu acaba? veya şimdi suriye’deki on yaşındaki bir küçük kız çocuğu? 1500’lü yıllarda üsküdar’dan tarihi yarımada’ya bakan genç bir çift mesala. rockfeller veya erbakan’ı da sayabiliriz ayrıca. dehşetle başları ağrıyor mudur onların da bir temmuz gecesi. tüm inandıklarımız bizden öncekilerin söylediklerinden, söyleyenlerin kişiliğinden ve tarihsel koşullardan etkileniyorsa sahiden hakikat vardır diyebilir miyiz? sevdiklerimizin mutluluğu bozulacak diye kalbimizin içinden geçenleri söylememek bizi ne tür bir insan yapar? hayatımızın mihenk taşı abilerimizi öyle yüz üstü bırakmak adilik değil midir? aşk, o’nun kalemi tutuşu, söze girişi, tırnakları, göz bebekleri, yutkunuşu, saçlarını geriye atışı değilse başka nedir? herkes başkasının putuna ibrahim sözü bana aittir. herkes diye işaretlediğim abilerimin bu sözü sahiplenip kullanması çoh ağrıma gitmiştir. nedeni sözümün çalınması değildir. beni anlamamalarıdır. gerçekten anlamamaktalar mıdır? haha! güldürme allah aşkına, asıl kulağına girenle ağzından çıkan birbirine puttur! ulan asıl sizin kendi lideriniz, kendi partiniz, kendi cemaatiniz, kendi benliğiniz en büyük diktadır. her gece, her kitap, her ses; âh, koca bir kafa karışıklığıdır. bizim hikayemiz ne astoria’da white chocolate mocha içenlerin ne fatih’te nargile tüttürenlerin hikayesidir. bir hikayenin en güzel kısmı iki insanın birbirine kızdığı, birbirine bir şeyler anlattığı, birbirlerini yanlış anlayacak kadar önemsediği kısmıdır. sonrası profesyonel münafıklıktır. anlatmış mıydım, bir keresinde otobüste el işaretleriyle anlaşmaya çalışan bir çift görmüştüm. ikisi de bir şeyler anlatmak için o kadar heyecanlıydı ki karşıdakinin ellerini tutup kendisi söze başlıyordu. allah kahretsin, neden anlattım ki şimdi bunu? bir şeyi anlatmak o anı kirletmekten başka ne işe yarar ki? konuşmayagör, ne karmakarışık hale gelmez ki? ha bir de bebek arabasına 8 yaşındaki engelli çocuğunu bindirmeye çalışan komşumuzu görmüştüm otobüste. insanlar engelli bir çocuk görünce uzun uzun çocuğa bakıp sonra annesine gülümsüyor. oysa şöyle bilinsin ki, gülümsemek çoğu kez tiksinçtir.