29 Oca buralar benden gidiyor
yerden otuz metre yukarıda bana tanınmış yüz metrelik bir alanda yaşama dair fonksiyonlarımı yürütmekteyim. yemek yediğim alan ile kanalizasyon borularıyla buluşma mekanım arasındaki mesafe büyük adım topuk mesafe toplam beş tane. kafamı çeviriyorum, bayırla beraber biraz daha göğe saplanan apartmanlar… bilgisayarımı açıyorum. fanımın bir derdi var, canhıraş bağırıyor. ”kız meselesi mi?” diye soruyorum, daha da celalleniyor. ”sen bilirsin,” deyip, içine üflüyorum. hemencecik küsüveriyor, bozuluyor, duruyor. ”o kadar dizimde gezdin, bu kadar kolay mıydı?” diyorum, oralı bile olmuyor. biz de gururlu adamlarız, kapatıyorum oracıkta hırtoyu. telefonumu elime alıyorum. ilk bilgisayara meylettim diye o da triptronik bu sabah. daha elime alır almaz şarjı azcık kalıyor. modern zaman ilişkileri işte; daha başlarken bile ne zaman biteceğini hesaplıyorsun. ”neyse,” diyorum, en güzeli kitap okumak. lütfi bergen’in medeniyet kitabından kaldığım yeri arıyorum. ayraç kullanmayıp kaldığım yeri aklımda tutup zekamı geliştirmeye çalıştırıyorum aslında ama, bu metotla geliştirdiğim tek şey küfür haznem oluyor. kitapta kaldığım yeri buluyorum, ismet özel’in, bedri gencer’in, namık kemal’in(…) medeniyet düşüncesi. okuyorum, okuyorum, okuyorum; saate bakıyorum kırk beş dakika geçmiş. lütfi hoca o kadar güzel yazmış ki kendimi tüm bu büyük adamların tartışmasını izliyormuşum gibi hissediyorum. sonra çiçeklerimle göz göze geliyorum. bana bakıyorlar. ”ne var?” diyorum, ”ee?” diyorlar, ”ne eesi?” diye kontradan giriyorum, ”okudun da, ne oldu?” şimdi diyorlar. ”ne oldusu var mı,” diyorum, ”medeniyet, kültür, civizilation, uygarlık, islam medeniyeti…” diye öğrendiklerimi saymaya koyuluyorum. ben konuşurken çiçeklerim uslu uslu beni dinliyor. ben konuşmazken de beni dinliyorlar. ”şşş konuşsanıza” diye dürtüklüyorum, cevap yok. bu seferde ben onlara darılıyorum.
kendimi dünyaya, 2015 yılına, yerçekimine, insan olmaya, türkçe’ye hapsedilmiş hissediyorum. kendimi buralardan hissetmiyorum. bitmeyecek biliyorum ama, artık şu yazıyı sonlandırmak istiyorum.
ömer burak tek