Deneyince Derin Demek İstedim, OlmadıDenemeler

Derinlik, dışsal şartların değil, içsel varoluşun bir yansımasıdır; taklit edilebilir ama inşa edilemez. Kuyudan gelen ses her zaman derinliğin kendisi olmayabilir.
3 May 2015 • Kişisel Blog

Derinlik; insanlarda merakımı celbeden yegâne unsur. Muhtelif taşların insan teklerinin içine düştüğü an, birçoğundan neredeyse aynı tonda ve aynı kabalıkta bir ses gelirken, neden bir kısmından uzunca süre ses gelmediği, ses geldiğinde de çıkan sesin diğer teklerin çıkardıklarından çok başka bir hüviyet taşıdığına olan hayretliğim bir türlü uslanmadı. Evet, hepsi insandı ama bir kısmını diğerlerinden daha bir ayrı derin yapan ne idi? “Derinlik bir ölçü birimi ve her insanın mensup olduğu bir seviyesi var” mı denilmeliydi, yoksa “ya var ya yok” kıstasıyla bıçak gibi ortadan bölmek mi gerekirdi?

Eğer şartların insan üzerinde oluşturduğu baskının insanda bir derinliğe tekabül ettiğini varsayarsak, şartların gerektirdiği ölçüde bir derinlikten söz ediyoruz demektir ki bu, şartların şiddetini ve ne-liğini dikkate değer kaideler olarak hesaba katmamızı gerektirecek. Oysa derinliği taşıyanlar, zor zamanlarda konuşurken şartların şiddetine direnmelerinden bu haslete sahip değiller; vâroluşları itibarıyla bizzatî bir farklılık taşıyorlar bünyelerinde. “Yok öyle değil” diyecek olsak, derinliği kuyudan değil, kuyunun içine düşen taştan bilmemiz gerekecek.

Taşları hayatımızı idame ettirirken karşımıza çıkan şartlar olarak kabul edersek, o hâlde diyebileceğiz ki derinliğe düşen taşların sesini bir kere duyduk mu, derinliği biz de temaşa etmiş olacağız. Temas belki; temaşa demek büyük hakka girmek olacak. Eğer kötü birer taklidi olmayacaksak derinliğin, şansımızı taklidin iyisi olmaktan yana kullanırız. Her ikisinde de taklitten öte bir yol yok. Yol yok, çünkü derinliğin bir çözümlemesi yapılıyor olması, orada bir derinlik değil, en fazla iyi bir taklit olduğunun göstergesi. Kuyudan kuyuya bir yol olsa dahi, derinlikten derinliğe bir bağ yok.

Deneyince “derin” demek istedim; olmadı.