İhsan Süreyya Sırma, İslâmi Tebliğin Mekke Dönemi ve İşkence | Kitap İncelemesiDenemeler

Her şeye rağmen Müslümanlar, zalimin zulmünün kendilerini de zalim yapmasına izin vermiyor; bu da Mekke müşriklerini çıldırtıyordu.
18 Oca 2016 • Kişisel Blog

”– İhsan Süreyya Sırma, İslâmî Tebliğin Mekke Dönemi ve İşkence, Beyan Yayınları, 51. Baskı” okununca not düşülen:

Mekkeli müşriklerin işkencesi mutlak, buna karşın bir avuç Müslüman’ın söylediklerine sebatı da aynı kesiflikle sağlam idi. Mekkeli müşriklerce bir eline sermaye, diğer eline iktidar teklif edilen Müslümanlar; teklifleri reddediyor, küfrün ihsanına dudak büküyordu. Bunun da bir bedeli olacaktı elbet: anneler çocuklarının gözlerinin önünde öldürülecek, tüm Müslümanlar siyasî ve ekonomik ambargolar altında inim inim inleyecek, özellikle sosyal statüden mahrum birçok Müslüman “Ehad!” demeyi canından kıymetli bilecekti.

Mekke’de işkencenin harareti her geçen gün artıyor, tek bir kişi dahi kalbini Allah Rasûlü (sas)’nün söylediklerine açmıyordu. Üstelik Mekkeli müşrikler, ana akım medyada kendilerine arızî hiçbir söyleme cevaz vermiyordu. Bu hengamede Müslümanlar zor günler yaşıyor ama kalplerinde zalimlere karşı bir aralık da bulunduruyor değillerdi. Yalnızca senede bir defa da olsa Kâbe’yi ziyarete gelmiş ziyaretçilere tebliğ fırsatı yakalıyor idiler. Daha sonraları bu sahabeler Yesrib’e gidecek, Yesrib’i Medine yapacak sürecin fitilini yakmış olacaklardı.

Burada, Mekke’de, Hazreti Peygamber (sas)’in öncülüğünde birey Müslümanlığı inşa edilmiş oluyordu. Ne Bizans’ın surları ne de Pers burçları kalacaktı bir on yıl sonra elbette, çünkü bugün Allah Rasûlü (sas) Mekke’de Habeşli Bilal (ra)’in kalbini fethetmişti. Elbette bir Medine vuku bulacak, çünkü Müslümanlar zalimlerle işbirliğine meyletmeyecekti. Adalet üzre gerekirse Yahudiler, Hristiyanlar, paganlarla ortak bir devlet bile inşa edecekti ama; kula kulluk edildiği, sömürünün ve zulmün kurumsal hâle geldiği Mekke’nin sistemine entegre olmayacaklardı.

Allah arayanlarla beraberdi ve Mekke’nin bulmuşları, buldukları zannettikleri şeyin aslında belaları olduğunun idrakine varmaları bir hayli uzun sürdü. Bir avuç Müslüman hicrete kadar hiç gün yüzü görmedi. Mekkeli müşrikler işkenceden sonra böcekleri gösterip, “Bunlar da mı sizin Rabbiniz?” diye soruyor, işkenceden ölmeye yüz tutmuş Müslümanların “Evet!” deyişlerine şuh kahkahalar ile gülüyorlardı. Her şeye rağmen Müslümanlar, zalimin zulmünün kendilerini de zalim yapmasına izin vermiyor; bu da Mekke müşriklerini çıldırtıyordu.

Bu hengamede Allah Rasûlü (sas)’ne ilahî mesaj ile hicret izni çıkmış, uzun süren işkence döneminden sonra Allah Rasûlü (sas) doğduğu toprakları terk ediyordu. Böylece işkence dönemi bitmiş, artık Müslüman bir toplumun inşası süreci de başlamış oluyordu.

Bugünse biz, yani modern zamanların küresel Coni Müslümanları olarak bir eziyete uğruyor değiliz. Çok şükür laik, demokrat ve neşeliyiz. Bize huzuru verenlerin, bizden neyi aldıklarının telaşına da düşmüşlüğümüz yoktur. Olsun, alttan ısıtmalı ve bilumum ısıtıcı ile döşeli camilerimiz vardır. Kıblemiz beş vakit Kâbe, geri kalan vakitlerde AB, ABD, Tel Aviv’dir. Olsun, bankada çalışan kadın memurlarımız bile “kapalıdır” bizim. Mü’minliğimiz su götürmez ayrıca; Amerika’ya ve gücüne, sermayeye ve çokluğuna, reel politiğe ve sömürünün dünya gerçekliğine dair kalbimizde emin olmayan en ufak bir zerre dahi yoktur çok şükür.