ne olacak bu gençlerin bu hâli?Denemeler

 bu fotoğrafın fotoğraflar içinde bir yeri var. ‘elbette olacak!’ mı diyeceksiniz? yok, demeyin. bu farklı. öğrencilere ulaşmanın en iyi yolunun öğretmenlerden geçtiğini idrak etmemizin akabinde olaylar hızla gelişti. biz ‘hele bi davet edelim de, gerisi nasıl olsa gelir’ diyerekten çevredeki bilimum liselere haber saldık. dönüş hızlıydı. kıymanın ve belediye başkanının kokusunu alan muhtelif liselerin öğretmenleri derneğimize gelmekte bir beis görmedi. bu işe biz niyet etmiştik ve tahmin edeceğiz üzere elbette bir aksilik vuku bulacaktı, öyle de oldu; görevlimiz başkanı aramayı unutacaktı. başkanın gelemeyeşi, üstüne bir de gül rengi gömleğiyle bir yeni yetmenin bir öğretmenin başına gelebilecek en kötü şeyi yani öğretmenlerinin nasihatlarına uymuş bir delikanlıyı karşılarında buluşu öğretmenleri bir hayli rahatsız etti. öğretmen dediğin mütemadiyen nasihat ederdi ve nasihat bir tek kötü öğrenciye edilirdi. ortalama otuz senedir demokrasinin faydalarından bahseden öğretmenlerimiz sorumuza karşılık elbette tavırlarını yine parmak sayısının üstünlüğünden yana kullandılar. sorduk: ”yemekten evvel mi anlatalım projelerimizi, sonra mı?” hemen oracıkta hüküm verildi: ‘pideler!’ ayranın verdiği rehavet ile olsa gerek, proje tanıtımı serenomisi daha çok ‘cenaze evinde yapılan helvanın iyi olmasıyla insanda baş gösteren ikinci tabak isteme ikilemiyle mekana ve konuya yabancılaşma sendromu’na evrildi. ‘projelerimizi tanıtamasak da en azından kendimizden bahsedelim’ temalı her girişimim profesyonel reflekslerle savuşturuluyordu. her defasında başını benim […]
30 Aralık 2014 • Kişisel Blog

 bu fotoğrafın fotoğraflar içinde bir yeri var.

‘elbette olacak!’ mı diyeceksiniz? yok, demeyin. bu farklı.

öğrencilere ulaşmanın en iyi yolunun öğretmenlerden geçtiğini idrak etmemizin akabinde olaylar hızla gelişti. biz ‘hele bi davet edelim de, gerisi nasıl olsa gelir’ diyerekten çevredeki bilimum liselere haber saldık. dönüş hızlıydı. kıymanın ve belediye başkanının kokusunu alan muhtelif liselerin öğretmenleri derneğimize gelmekte bir beis görmedi. bu işe biz niyet etmiştik ve tahmin edeceğiz üzere elbette bir aksilik vuku bulacaktı, öyle de oldu; görevlimiz başkanı aramayı unutacaktı.

başkanın gelemeyeşi, üstüne bir de gül rengi gömleğiyle bir yeni yetmenin bir öğretmenin başına gelebilecek en kötü şeyi yani öğretmenlerinin nasihatlarına uymuş bir delikanlıyı karşılarında buluşu öğretmenleri bir hayli rahatsız etti. öğretmen dediğin mütemadiyen nasihat ederdi ve nasihat bir tek kötü öğrenciye edilirdi.

ortalama otuz senedir demokrasinin faydalarından bahseden öğretmenlerimiz sorumuza karşılık elbette tavırlarını yine parmak sayısının üstünlüğünden yana kullandılar. sorduk: ”yemekten evvel mi anlatalım projelerimizi, sonra mı?” hemen oracıkta hüküm verildi: ‘pideler!’

ayranın verdiği rehavet ile olsa gerek, proje tanıtımı serenomisi daha çok ‘cenaze evinde yapılan helvanın iyi olmasıyla insanda baş gösteren ikinci tabak isteme ikilemiyle mekana ve konuya yabancılaşma sendromu’na evrildi. ‘projelerimizi tanıtamasak da en azından kendimizden bahsedelim’ temalı her girişimim profesyonel reflekslerle savuşturuluyordu.

her defasında başını benim verdiğim cümlelerin bu denli uzaklarda yankı bulması beni şaşkınlığa gark ediyordu.

elbette yılmadım. ayranları tekelime alışım piyasayı tehdit ediyordu ve bu sayede arada da olsa muhabbetin gidişatına bir takım müdahelelerde bulunabiliyordum.

lakin tam o esnada, kuantum fizikçilerini bile şaşkınlığa meylettirecek bir hâdise cereyan etti. pidelerin bitmesine çok az bir süre kala -ki ben o sıra içimden birazdan projelerimiz ile kuracağım cümleleri tekrar ediyordum- bir ses işitildi. ”şimdi hatırlanılmıştı, iş vardı!” bize düşen de haliyle belliydi. birkaç kişinin gitmesi bizi etkileyecek değildi ya, kalanlara hitap edilecekti. sayın müdürlerimiz ayağa kalkması piyasada şok etkisi yaptı. cuma namazında yirmi dakikada camiyi terkedemeyen elli kişilik cami cemaatine ders olacak bir şevkle öğretmenlerimiz en fazla üç dakika içinde bizi terketti.

işte,

‘o an’dan geriye kalan elimizde bir bulaşıklar kaldı,

bir osman’ın mütebessim yüzüyle ”olsun be ömer’im” deyişi,

bir de bu fotoğraf.

ömer burak tek

otuz aralık iki bin on dört

ankara