"müslüman milliyetçi" değilim, hiç olmayacağım!Denemeler
(1) milliyetçilik, bir ulus-devlet inşâsıdır. dört başı mâmur bir toprak parçasında (vatan) tek bir etnik aidiyet üzerine bir millet yaratma (nation-building) kaygısıdır. böyle bir kaygının islâm’la bağdaşmayacağı kanaatindeyim. (2) milliyetçilik, moderniteyle ortaya çıkmış; modern ulus-devletlerin yeni dinidir. milliyetçilik de her din gibi kendi mitini, efsânesini, kahramanını, kutsalını, kutlamasını, âyinini, ahlâk örgüsünü ve kendi için feda olacak şehitini yaratır. ne kadar zorlanırsa zorlansın, milliyetçilikle islâm’ın aynı potada eritilebileceğini düşünmüyorum. (3) milliyetçilik, vatan dahilindeki yurttaşların birbirini sevmesi değil; diğer ulusların yurttaşlarından kendini üstün görmesidir. milliyetçilik, enerjisini iyilik, güzellik, doğruluk gibi erdemlerden değil; kin, nefret ve hırs gibi bir düşmana yöneltilmesi gereken duygu ve düşüncelerden alır. bunun için ermenistan için türkiye veya türkiye için yunanistan sadece bir sınır komşusu değil, aynı zamanda birbirleri için varoluş teminatıdır. (4) müslüman olmak bizatihi kendi içinde kamusal alan için teklif barındırır; türk-islam, arap-islam, fars-islam gibi sentezler, milliyetçi ideologların dini ulus sınırlarına hapsetme telaşının bir tezahürüdür. (5) küreselleşmeye karşı milliyetçiliği işaretlemek kendilerini “müslüman milliyetçi” olarak tanımlayan düşünür ve yazarların yaptığı büyük bir yanlıştır. küreselleşme, ulus-devlet sınırlarının yok olması değil, tüm bu ulusların evrensel, modern ve ortak faydaya hizmet edecek daha üst bir çatıda “kendileri” olarak buluşmasıdır. küreselleşme, elbette zayıf ve köksüz yerel kültürleri aşındıracaktır ama bu aşındırmanın yansımaları bizi […]
(1) milliyetçilik, bir ulus-devlet inşâsıdır. dört başı mâmur bir toprak parçasında (vatan) tek bir etnik aidiyet üzerine bir millet yaratma (nation-building) kaygısıdır. böyle bir kaygının islâm’la bağdaşmayacağı kanaatindeyim.
(2) milliyetçilik, moderniteyle ortaya çıkmış; modern ulus-devletlerin yeni dinidir. milliyetçilik de her din gibi kendi mitini, efsânesini, kahramanını, kutsalını, kutlamasını, âyinini, ahlâk örgüsünü ve kendi için feda olacak şehitini yaratır. ne kadar zorlanırsa zorlansın, milliyetçilikle islâm’ın aynı potada eritilebileceğini düşünmüyorum.
(3) milliyetçilik, vatan dahilindeki yurttaşların birbirini sevmesi değil; diğer ulusların yurttaşlarından kendini üstün görmesidir. milliyetçilik, enerjisini iyilik, güzellik, doğruluk gibi erdemlerden değil; kin, nefret ve hırs gibi bir düşmana yöneltilmesi gereken duygu ve düşüncelerden alır. bunun için ermenistan için türkiye veya türkiye için yunanistan sadece bir sınır komşusu değil, aynı zamanda birbirleri için varoluş teminatıdır.
(4) müslüman olmak bizatihi kendi içinde kamusal alan için teklif barındırır; türk-islam, arap-islam, fars-islam gibi sentezler, milliyetçi ideologların dini ulus sınırlarına hapsetme telaşının bir tezahürüdür.
(5) küreselleşmeye karşı milliyetçiliği işaretlemek kendilerini “müslüman milliyetçi” olarak tanımlayan düşünür ve yazarların yaptığı büyük bir yanlıştır.
küreselleşme, ulus-devlet sınırlarının yok olması değil, tüm bu ulusların evrensel, modern ve ortak faydaya hizmet edecek daha üst bir çatıda “kendileri” olarak buluşmasıdır.
küreselleşme, elbette zayıf ve köksüz yerel kültürleri aşındıracaktır ama bu aşındırmanın yansımaları bizi küreselleşme ile milliyetçilik sanki karşıt gruptaymış gibi düşündürmemelidir çünkü ikisi de aynı kök (modernite) üzerine inşa edilmiştir. sadece dünyanın sosyoekonomik durumuna göre tarihsel süreç içerisinde bazen milliyetçilik bazen de küreselleşme diğerine nazaran daha baskın bir görünüm arz etmektedir. örneğin 1. dünya savaşı öncesi belli bir zaman diliminde küreselleşme hakimken, daha sonra yerini dünya savaşlarıyla beraber ulus-devlet sınırlarının yükselmesi, tarifelerin artması ve milliyetçiliğin yükselmesine bırakmıştır. aynı süreci 1980 (küreselleşme) ve 2008 (yeniden milliyetçiliğin yükselişi) seneleri üzerinden de okumak mümkündür.
(6) milliyetçiliği kapitalizmin karşısına konumlamak da aynı şekilde dehşetengiz bir hatadır. kapitalizmin varolabilmesi için (özellikle xx. yüzyılda öyleydi) yerel bir burjuvaziye ihtiyaç vardır. bu yerel burjuvazi bir ülkede yatırım yapar, refahı yaratır, iş sahası açar… milliyetçilik de tam olarak bu yerel burjuvazinin yaratılmasıdır. onun için tüm ittihat ve terakkici ideologlar gazetelerinde bundan yüzyıl önce “ey türk, zengin ol!” diye manşetler atmıştır ve bunun üzerine politikalarını inşa etmişlerdir.
milliyetçilik, kapitalizmin değil ama belki liberalizmin karşısına konumlandırılabilir; onda bir problem görmüyorum. lakin hem milliyetçilik hem antikapitalizm… olsa olsa kötü bir şaka olur.
(7) “milliyetçilik, tanım itibariyle bir ulus-devlet yaratma sürecidir.” dedik. bugün, türk milliyetçiliği de bir ulus inşâsı için kürtlüğü asimile ve inkâra tekabül eder. bunu ismet özel, kendi vaziyesinden sarih bir şekilde ifade etmiştir: “bütün kürtler türkleşmeli, bütün aleviler sünnileşmeli.” bu düşüncenin, islâm’la bağdaşır bir yanını görmüyorum.
8, 9, 10… daha uzatılabilir. şimdilik bu kadar.
yirmi beş haziran
iki bin on yedi.