Saadet Partisi’ndeki Güncel TartışmalarMakaleler

2020 Kasım ayında Saadet Partisi Genel Merkezi tarafından yıllarca teşkilat içinde üst düzey görevler alan Abdullah Sevim Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığı görevinden alındı. Sevim’in yerine Saadet Partisi’nin özellikle sosyal medyada dikkat çeken reklam kampanyalarını yürüten 1988 doğumlu Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ömer Faruk Yazıcı’nın getirilmesiyle Saadet Partisi’ndeki görüş ayrılıkları kamuoyu nezdinde görünür hale geldi. Geçmişine bakıldığında Saadet Partisi buna benzer ayrışmalara uzak bir parti değil. Fazilet Partisi’nin kapatılmasının ardından yeni bir siyasi oluşum başlatan “Yenilikçiler”, Millî Görüş gömleğini çıkararak 2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurmuştu. (Bu bölünmeden sonra Saadet Partisi 2002 erken Genel Seçimlerinde yüzde 2,5 oy alarak TBMM dışında kaldı.) Yenilikçiler AK Parti ile iktidara gelirken, Erbakan taraftarı olarak nitelendirilen gelenekçilerle hareket eden Numan Kurtulmuş’un genel başkanlığa getirilmesi sonrasında Saadet Partisi bir ivme kazandı. Kurtulmuş’un genel başkanlığı 2009 yerel seçimlerinde Saadet Partisi oylarının büyük oranda artmasını sağlamış, Saadet Partisine yeni bir canlılık kazandırmıştı. Çok geçmeden bu canlanma Kurtulmuş’un partide Erbakan vesayetinden çıkmasının yolunu açınca Saadet Partisi’nde Kurtulmuş’a yakın ekibe içeriden yine gelenekçiler diye adlandırılabilecek klik tarafında cephe açılmasına sebep olmuştu. Çok geçmeden Kurtulmuş, Saadet Partisi Genel Başkanlığı’ndan istifa ederek beraberindekilerle HAS Parti’yi kurdu. HAS Parti, 2012 yılında Erdoğan’ın birleşme çağrısı sonrası kendisini feshederek AK Parti’ye […]
8 Temmuz 2021 • Perspektif Dergisi

2020 Kasım ayında Saadet Partisi Genel Merkezi tarafından yıllarca teşkilat içinde üst düzey görevler alan Abdullah Sevim Saadet Partisi İstanbul İl Başkanlığı görevinden alındı. Sevim’in yerine Saadet Partisi’nin özellikle sosyal medyada dikkat çeken reklam kampanyalarını yürüten 1988 doğumlu Tanıtım ve Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ömer Faruk Yazıcı’nın getirilmesiyle Saadet Partisi’ndeki görüş ayrılıkları kamuoyu nezdinde görünür hale geldi.

Geçmişine bakıldığında Saadet Partisi buna benzer ayrışmalara uzak bir parti değil. Fazilet Partisi’nin kapatılmasının ardından yeni bir siyasi oluşum başlatan “Yenilikçiler”, Millî Görüş gömleğini çıkararak 2001 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurmuştu. (Bu bölünmeden sonra Saadet Partisi 2002 erken Genel Seçimlerinde yüzde 2,5 oy alarak TBMM dışında kaldı.)

Yenilikçiler AK Parti ile iktidara gelirken, Erbakan taraftarı olarak nitelendirilen gelenekçilerle hareket eden Numan Kurtulmuş’un genel başkanlığa getirilmesi sonrasında Saadet Partisi bir ivme kazandı. Kurtulmuş’un genel başkanlığı 2009 yerel seçimlerinde Saadet Partisi oylarının büyük oranda artmasını sağlamış, Saadet Partisine yeni bir canlılık kazandırmıştı. Çok geçmeden bu canlanma Kurtulmuş’un partide Erbakan vesayetinden çıkmasının yolunu açınca Saadet Partisi’nde Kurtulmuş’a yakın ekibe içeriden yine gelenekçiler diye adlandırılabilecek klik tarafında cephe açılmasına sebep olmuştu. Çok geçmeden Kurtulmuş, Saadet Partisi Genel Başkanlığı’ndan istifa ederek beraberindekilerle HAS Parti’yi kurdu. HAS Parti, 2012 yılında Erdoğan’ın birleşme çağrısı sonrası kendisini feshederek AK Parti’ye katıldı.

Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk’ün Cumhurbaşkanı Erdoğan ile önce kendi evinde sonrasında Beştepe’de iftarda görüşmesini bütün bu mazinin yarattığı travmaların üzerine değerlendirmek gerek. Asiltürk Erdoğan ile görüşmelerinin ardından parti içinde teşkilat yapısına ilişkin önemli hamleler yaptı ve nihayetinde “kendi gözetiminde” bir liste hazırlanarak kongre başkanlığına sunulacağını kaydetti. Akabinde parti içinde ağırlığı olan isimler bu görüşe aleyhte bir tavırla Saadet Partisi’nin Cumhur İttifakı’na dahil edilmesinin doğru olmadığı yönünde beyanat verdi. Tüm bu gelişmeler ile Saadet Partisi yeni bir ayrışmanın eşiğine gelmiş oldu.

Saadet Partisi’nde yaşanan bu ayrışma öncekilere nazaran daha ilginç çünkü bu yol ayrımında öncekilerden farklı olarak “Gelenekçiler” AK Parti’yle yol yürümek isterken “Yenilikçiler” AK Parti’yi değil muhalefeti tercih ediyor. Bu çelişkiyi daha iyi anlayabilmek için Yeniden Refah Partisi kurulurken bugün AK Parti’yle iş birliği yürütmek isteyen kadrolar tarafından Fatih Erbakan’a yapılan en büyük eleştirinin, kendisinin sonunun Numan Kurtuluş gibi AK Parti’ye eklemlenmek olduğunu dile getirdiklerini hatırlamakta fayda var.

2016 senesinde Saadet Partisi Genel Başkanı olan Temel Karamollaoğlu ile Necmettin Erbakan’ın vefatından sonra Yüksek İstişare Kurulu Başkanlığı’na seçilen Oğuzhan Asiltürk bugün Saadet Partisi’ndeki güncel tartışmalarda kritik öneme sahip iki isim.

Necmettin Erbakan’ın siyasi yasaklı olduğu dönemlerde alternatif bir önderlik olarak oluşturulan “YİK Başkanlığı” hukuki bir bağlayıcılığı olmasa da teşkilat nezdinde tüm Millî Görüş kurumlarının üzerinde yer alan bir hüviyete sahip lakin tam anlamıyla kurumsal bir yapısı yok. Örneğin YİK Başkanı, Saadet Partisi Genel İstişare Kurulu tarafından seçilirken bu unvanın nasıl geri alınacağına dair herhangi bir hukuki düzenleme bulunmuyor.

Buna ek olarak, Oğuzhan Asiltürk YİK Başkanı olarak her yerde kendini “Millî Görüş lideri” olarak tanıttırıyor. “Millî Görüş lideri” olarak Asiltürk kıymeti kendinden menkul, ruhban lider gibi seçimlerin ve seçilmişlerin üstünde, sadece maddi dünyanın değil manevi dünyanın da önderi bir pozisyonda yer alıyor.

Temel Karamollaoğlu ise Saadet Partisi Genel Başkanlığı’na seçildiği dönemde, 1993’teki Sivas Katliamı olaylarında Sivas’ta belediye başkanı olması ile gündeme gelmişti. Bugün ise Karamollaoğlu 2018 Genel Seçimlerinde geleneksel Saadet Partisi söylemini ve vitrin görüntüsünü değiştirmesiyle beraber Saadet Partisi’nin seçim sürecinde oluşturduğu etki ile anılıyor.

2018 Genel Seçimlerinde Saadet Partisi’nin en önemli etkisi, seçim sürecinde Cumhur İttifakı eliyle yürütülecek toplumsal kutuplaşma stratejisinin Saadet Partisi’nin Millet İttifakı’nda yer alması sebebiyle iman ve küfür kavgası gibi dini bir zemin üzerinden kurulamaması oldu.

Ek olarak, bu dönemde Gelecek ve DEVA Partisi gibi bölünmelerin de henüz yaşanmadığı hesaba katılırsa, Saadet Partisi’nin Millet İttifakı içinde yer alması Millet İttifakı’nın AK Parti’nin seçmen kitlesi nezdinde meşru bir zeminde kalmasına imkân tanıdı.

Her ne kadar oylarını alamasa da, “zillet ittifakı”, “teröristlerle yan yanalar” gibi Millet İttifakı’na yönelik söylemler Saadet Partisi’nin Millet İttifakı içinde yer alması sebebiyle bir kısım muhafazakâr ve mütedeyyin seçim grubunda rahatsızlık oluşturdu. Daha da ötesinde, Temel Karamollaoğlu’na bu dönemde terör iltisaklı denilerek pasaport verilmemesi, seçim mitinglerinde Saadet Partisi’nin terörle ilişkilendirilmesi hem bir kısım AK Parti seçmen grubunda hem de Millî Görüşçü kimliğiyle bürokraside yer alan seçkin grupta da eleştirilere sebep oldu.

Bu dönemde ayrıca Saadet Partisi’nin yeni medya araçlarını iyi kullanarak geniş kitlelere ulaşması çok konuşuldu ve aldığı oyun ötesinde bir etkisi olduğunu gösterdi. Bu seçim stratejisinin; genel seçimlerde CHP içinden 2 milletvekili çıkarmasını sağlamış olsa da Saadet Partisi’nin potansiyel seçmen grubu olan muhafazakâr ve mütedeyyin seçmen grubunu etkilemediği, geniş muhalif kesimlerden gelen alkışın oy oranlarına yansımadığı görüldü.

Yıllar itibariyle Saadet Partisi’nin genel seçimlerde aldığı oy oranlarına bakıldığında Temel Karamollaoğlu döneminde SP, Recai Kutan ve Büyük Birlik Partisi ile seçimlere ittifakla girilen Mustafa Kamalak dönemine benzer bir oy aldı.

Buna ek olarak, parti yönetiminin seçmen kitlesini genişletmek adına attığı bazı adımlar parti tabanında ve yöneticilerde birtakım rahatsızlıklar oluşturdu.

Muhalefetten gelen alkışlar tabandan yükselen sızlanmaları bastırırken Saadet Partisi’nin kendi seçmeniyle benzer kültürel kodlara sahip AK Parti kitlesiyle arasına mesafe koydu. Millet İttifakının içinde yer alan seçmen gruplarına yönelik bir strateji geliştirilmesi ise tabanda parti yönetimine yönelik en önemli eleştiri oldu. Bu sebeple, Oğuzhan Asiltürk’ün sosyal medya hesaplarından yapmış olduğu açıklamalarda “din kardeşliği” gibi vurgular sıklıkla yapıldı.

Necmettin Erbakan döneminde AK Parti’ye yönelik çok daha sert eleştiriler getirildiği hatırlanırsa, bu durum iki anlama geliyor. Bunlardan ilki, Saadet Partisi tabanının asıl rahatsızlığının kaynağı AK Parti hükümetine ve AK Parti seçmenine yönelik eleştiriler değil; Millet İttifakı içinde yer alan aktörlerle kurulan dostane ilişkiler. İkincisi ise, partililerde sosyal bir tatmin sağlayan “Saadet Partisi ve diğerleri” anlayışının değişmesi Saadet Partisi tabanını rahatsız ediyor.

Saadet Partisi kurulduğu günden beri geleneksel kodlarının yanında AK Parti karşıtlığı üzerinden kendini tanımlamış bir siyasi oluşum. Üstelik AK Parti karşıtlığını yalnızca politik değil; aynı zamanda dini bir gereklilik gören ideolojik bir yapısı bulunuyor. Siyasi bir partiden daha çok siyasi bir cemaatin davranış kalıplarını sergileyen Saadet Partisi’nde, her ne kadar teşkilat içinde itaat ve biat hâkim kültür olsa da, AK Parti karşıtlığı üzerinden konsolide olan ideolojik bir kitlenin dönüşümünü başarmak kolay görünmüyor.

Diğer taraftan Saadet Partisi tabanında etkili olan “baş başa bağlı, baş Allah’a bağlı” ilkesi gereği liderin sözüne biat kültürünün hâlen devam ediyor. AK Parti ile kurulacak ilişkiyi parti içinde bazı aktörün desteklemesi ve kurumsallaşmanın zayıflığı sebebiyle Millî Görüş yapılarının kolay dönüşebilir olması Asiltürk’ün elini güçlendiriyor.

Gelinen noktada Oğuzhan Asiltürk bürokraside Millî Görüşçülerin hâkim ve etkin olmasının önünün açılmasını, AK Parti ise çok önceden yitirdiği Millî Görüş ruhsatını ele geçirmek istiyor. Bu kazan-kazan ilişkisi hem iktidarla iş birliği içinde olan Millî Görüş kimliğine sahip sivil toplum örgütleri tarafından, hem de Saadet Partisi’nin AK Partili seçmen grubuna yönelik iletişim stratejisi yürütmesinin doğru olduğunu düşünen Saadet Partili kurmaylar tarafından destekleniyor. Bu ittifakın AK Parti içindeki destekçilerinin de geçmişte milli görüş geleneğinden gelerek bugün AK Partide siyaset yapan klik olduğu biliniyor.

AK Parti-MHP ittifakı sonrası ülkücü kadroların bürokrasideki kadrolaşması, Cumhur İttifakı içerisinde AK Parti’den MHP’ye kayan oyların MHP’yi büyütmesi gibi durumlar Saadet Partisinde ittifak yanlılarının düşünsel arka planını oluşturuyor. Öte taraftan ittifak karşıtlarının ‘’büyük ağacın gölgesinde fidan yeşermez’’ diyerek tarif edilebilecek korkuları ve AK Parti karşıtlığı üzerine bina edilen muhalif bir tavırlarını bulunuyor. Bunlardan hangisinin hâkim olacağı Saadet Partisinin yolculuğuna da yön verecek.

Bütün bunlarla beraber uzun zamandır AK Parti tabanında oluşan ideolojik aşınmanın getirdiği motivasyon kaybına AK Parti’nin ana omurgasından kopan Gelecek ve DEVA gibi iki yeni siyasal partinin varlığı ortadayken Saadet Partisi’nin derman olacağını söylemek de oldukça zor.

Bu yazı Perspektif Dergisi için hazırlanmıştır. https://www.perspektif.online/saadet-partisindeki-guncel-tartismalar/