ehad!Denemeler

Dünyadaki şiddetin başat kaynağı, insanların tanrı ile aralarına mesafe koyması değil, kendilerindeki ilahlaşma temayülüne zapt edememeleridir. Mutlak mükemmel bir yaratıcıya kul olma bilincinin terkedilerek, insanın bizatihi kendini özel, farklı, yüce görmesi; kendini diğerlerine karşı ıslah edici bir mevziye konumlaması şiddeti doğuruyor. Sözlerinin tanrının sözü, yolunun tanrının yolu olduğu iddiası taşıyanlar, şiddetle mündemiç olarak kendi sözlerinden ve yollarından çıkanı, tanrının yolundan çıktığı yargısıyla hükmü oracıkta vererek karşıdakini cehennemlik, hak yoldan ayrılmış, helaka müstehak olarak görüyor. Batı Medeniyeti’ne haiz bu ilahlaşma temayülü, Yahudi/Grek kültürünün Batılılarda oluşturduğu bir alt bilinçten neşet ediyor. Tanrıyı insanîleştiren, insanı tanrılaştıran bu kültür; bazen hıristiyanlıkta olduğu gibi insanlığın acısını paylaşmak için tanrıyı yere indirip çarmıha geriyor, bazen yahudilikte olduğu gibi tanrıyla insanı güreşe tutuşturuyor. Kendilerinin ilahlaşma gayretlerinin zihinlerindeki bir izdüşümü olarak tanrı ile rekabet ediyor, tanrı ile cedelleşiyorlar.  Son 200 yıldır bu Batı karşısında kendi kültürel kodlarını ortaya koyamarak müslüman toplumsallığını yitiren İslam Medeniyeti, zihin dünyasını menşei Batı olan kavramlarla doldurdu. Birinci Dünya Savaşı süreci ve akabinde önce cephelerde kalifiye/örnek nesli eridi, sonra alimlerini yitirdi, en son olarakta dilini yitirdi. Bu hengamede geriye bize kalan dilini, dinini, tarihini, zihnini yitirmiş bir nesil ve bu nesili muhattap alan Batı kurum ve kuruluşları oldu.  İslam coğrafyası Batı karşısındaki yenilgilerinin en ağır […]
12 Nis 2015 • Kişisel Blog

Dünyadaki şiddetin başat kaynağı, insanların tanrı ile aralarına mesafe koyması değil, kendilerindeki ilahlaşma temayülüne zapt edememeleridir. Mutlak mükemmel bir yaratıcıya kul olma bilincinin terkedilerek, insanın bizatihi kendini özel, farklı, yüce görmesi; kendini diğerlerine karşı ıslah edici bir mevziye konumlaması şiddeti doğuruyor. Sözlerinin tanrının sözü, yolunun tanrının yolu olduğu iddiası taşıyanlar, şiddetle mündemiç olarak kendi sözlerinden ve yollarından çıkanı, tanrının yolundan çıktığı yargısıyla hükmü oracıkta vererek karşıdakini cehennemlik, hak yoldan ayrılmış, helaka müstehak olarak görüyor.

Batı Medeniyeti’ne haiz bu ilahlaşma temayülü, Yahudi/Grek kültürünün Batılılarda oluşturduğu bir alt bilinçten neşet ediyor. Tanrıyı insanîleştiren, insanı tanrılaştıran bu kültür; bazen hıristiyanlıkta olduğu gibi insanlığın acısını paylaşmak için tanrıyı yere indirip çarmıha geriyor, bazen yahudilikte olduğu gibi tanrıyla insanı güreşe tutuşturuyor. Kendilerinin ilahlaşma gayretlerinin zihinlerindeki bir izdüşümü olarak tanrı ile rekabet ediyor, tanrı ile cedelleşiyorlar. 

Son 200 yıldır bu Batı karşısında kendi kültürel kodlarını ortaya koyamarak müslüman toplumsallığını yitiren İslam Medeniyeti, zihin dünyasını menşei Batı olan kavramlarla doldurdu. Birinci Dünya Savaşı süreci ve akabinde önce cephelerde kalifiye/örnek nesli eridi, sonra alimlerini yitirdi, en son olarakta dilini yitirdi. Bu hengamede geriye bize kalan dilini, dinini, tarihini, zihnini yitirmiş bir nesil ve bu nesili muhattap alan Batı kurum ve kuruluşları oldu. 

İslam coğrafyası Batı karşısındaki yenilgilerinin en ağır bedelini toprak kaybederek değil, kendini gençliği ve toplumu ”eğ”me misyonu güden pozitivist/seküler Batılı eğitim modelini benimseyerek ödedi ve hâlâ ödemeye devam ediyor. Sadece İslam coğrafyası değil, bütün dünyada Türk, Rus, Suudi, Çin, Hintli (…) gençliğin aynı şarkıcıları sevmesi, aynı dizileri seyretmesi, aynı pantolon giymesi, aynı telefonu kullanması Batı Medeniyeti’nin ötekine karşı ürettiği bu küreselleşme (yuvarlaklaşma) operasyonu olarak hâlâ etkisini sürdürüyor. Her namazda yüzünü kabeye dönen, namazdan hemen sonra kıbleyi Batı belleyen muhafazakâr kadrolar küreselleşmeyi meşru ve alternatifsiz görerek toplumlarına bunu dayatıyor. Emperyalist blok küreselleşmeye direnen her türlü yapılanmayı paramparça ediyor. Rusya ve Çin gibi Batı’ya alternatif görünen ülkeler Batı’nın sistemlerine entegre olarak daha vahşisini üretiyor. Batı’nın, Batı-Dışı toplumlara kendi kodlarıyla zorla biçim vermesinin faturası yine akılsızlık ve geri kalmışlık denilerek gariban ve mazlum ülkelere kalıyor.

Batı’nın çarpık zihin dünyasının ürünü olan standart eğitim modelleriyle eğitilen müslüman nesil gözlerini şiddetin içinde açıyor. Kendi güçlü devlet yapıları ve sömürdükleri ülkelerden gelen ganimetlerle uyuşan Batılı halk, küresel emperyalizm eliyle yıkılmış devlet yapılarıyla, elindeki ekmeğini bir Batılı daha obezite olsun diye kaptırmış müslümanlara terörist demekten bir an olsun imtina etmiyor.

Emperyalizm her koluyla müslüman coğrafyada esamesini okuturken, İslam’da arizi olarak görülen hallerde Batı-Dışı toplumlara kültürel emperyalizm eliyle dayatılıyor. Kibir, hırs, tamah, ezmek, üstünlük sağlamak pompalanırken; tevazu, diğergamlık, adil olmak modern zamanların burun kıvrılan meziyetleri oluyor. ”Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete giremeyecektir” hadis-i şerifi İslam coğrafyasından kovulup, yerini ”sen önemlisin, başarmak için doğdun, sen kazanmalısın, üstünlük kurmalısın”a bırakıyor. Eğitimin sonunda özel, yüce, tanrılaşmış, başarı ve tüketimle mündemiç, ”her şeye layık” olduğunu düşünen varlıklar ortaya çıkıyor. 

Yüce ve en doğru olduğu iddiasındaki kişiler karşıdakileri de kendisinin kutsal gördüğü biçimde şekil vermeyi ilahi bir görev addediyor. Allahlı, Allahsız, komünist, faşist (…) yapılar kendilerinin hak görüp, kendilerini insanlığın zirvesine oturttukları andan itibaren şiddet onlar için meşru hale dönüşüyor. Kürt milliyetçilerinden, Türk milliyetçilerine kadar, tasavvufilerden selefilere kadar herkes ilahlık makamına göz dikiyor. Şartsız, koşulsuz kendilerine mutlak itaati istiyor. Doğrularını tartışılmaz olarak görüp, yollarının Hakk’ın yolu olduğunu iddia ediyor. Şartlar uygunluğunda yapılan tebliğler Hakk’a değil, Hakk adına kendi cemaatlerine oluyor. 

Tanrıdan rol çalmaya çalan Batı medeniyetinin gayrı meşru çocukları olarak yetişen kim olursa olsun herkes, yalnız Allah’a ait olan Hakk kavramını kullanarak, Hakk adına söz alarak, ”tanrı kutsal, ben de tanrının sözlerini konuşuyorum, o halde ben de kutsalım” diyerek şiddeti meşrulaştırıyor, şiddeti ayyuka çıkartıyor. şiddeti pazara sürüyor. 

”EHAD” olan yalnız Allah’tır; kişi, kavim, milliyet, görüş, düşünce, cemaat, tarikat (…) değil.

Ömer Burak Tek

Anadolu Gençlik Dergisi

Nisan 2015