sabahçı kahvesinde bir acayip adamDenemeler

Adım Fatih, Sultan Fatih. Yirmi altı yaşıma kadar okudum. Hayatta hiç kendi tercihimi yapmadım. İktisatı da ben seçmemiştim zaten. Rahmetli babam zorlamıştı. İşler benim için genelde iyi gitmedi. Beyaz yakaya tahammül edemedim, ticarete atılayım dedim. Sermayem olmadığı için bakkal bile açamadım. Askerdeyken babam vefat etti. Zaten annesizlik canımı yakarken, babamın ölümü beni çok sarstı. Askerlikten hep nefret ettim, üç beş komutanın tatmin için verdiği talimatlar vatan sevgisi deyû pazarlanıyordu. Şimdi bir masa sahibiyim. Burası Toprak Kahve. Sabahçı kahvesi… Sağ olsun bu masayı bana İsmail ağbi ayırdı. Buraya topraktan gayrısı olmayan gelir diye İsmail ağbi böyle bir isim koymuş. Burada okey taşlarının bile boynu bükük. Babam beni “Fatih Sultan Mehmet Han” diye severdi. Bunu anlattığımda İsmail ağbi çok güldü. ”Oğlum sen mendile yazı yazarken bile büyük harf kullanmazsın, o nasıl büyük isim öyle?” dedi. O gün bugündür “Sultan Fatih” der bana. Çay paramı karşılamak için bazen çeviri işleriyle uğraşıyorum. Bekçilikten de üç beş kuruş da veriyor İsmail ağbi. Mehmet abi var bir de, sağ olsun, buradaki düşkünlere yardım eder. Kahvenin karşısında ayakkabı tamir eder. Kimse bilmez bu kadar yardımı nasıl yaptığını. Evinde bi’ televizyon vardı, dün kahveye getirmiş, ”buraya gelenlerin bekleyeni olmaz, oyalansınlar bari.” dedi. Bir keresinde yine sessiz sedasız masamızda otururken […]
23 Temmuz 2014 • Kişisel Blog

Adım Fatih, Sultan Fatih. Yirmi altı yaşıma kadar okudum. Hayatta hiç kendi tercihimi yapmadım. İktisatı da ben seçmemiştim zaten. Rahmetli babam zorlamıştı. İşler benim için genelde iyi gitmedi. Beyaz yakaya tahammül edemedim, ticarete atılayım dedim. Sermayem olmadığı için bakkal bile açamadım. Askerdeyken babam vefat etti. Zaten annesizlik canımı yakarken, babamın ölümü beni çok sarstı. Askerlikten hep nefret ettim, üç beş komutanın tatmin için verdiği talimatlar vatan sevgisi deyû pazarlanıyordu.

Şimdi bir masa sahibiyim. Burası Toprak Kahve. Sabahçı kahvesi… Sağ olsun bu masayı bana İsmail ağbi ayırdı. Buraya topraktan gayrısı olmayan gelir diye İsmail ağbi böyle bir isim koymuş. Burada okey taşlarının bile boynu bükük.

Babam beni “Fatih Sultan Mehmet Han” diye severdi. Bunu anlattığımda İsmail ağbi çok güldü. ”Oğlum sen mendile yazı yazarken bile büyük harf kullanmazsın, o nasıl büyük isim öyle?” dedi. O gün bugündür “Sultan Fatih” der bana. Çay paramı karşılamak için bazen çeviri işleriyle uğraşıyorum. Bekçilikten de üç beş kuruş da veriyor İsmail ağbi.

Mehmet abi var bir de, sağ olsun, buradaki düşkünlere yardım eder. Kahvenin karşısında ayakkabı tamir eder. Kimse bilmez bu kadar yardımı nasıl yaptığını. Evinde bi’ televizyon vardı, dün kahveye getirmiş, ”buraya gelenlerin bekleyeni olmaz, oyalansınlar bari.” dedi.

Bir keresinde yine sessiz sedasız masamızda otururken Mehmet ağbi, ”üzülmek fakirler için fazla lükstür evlat.” demişti. Deminden bi’ dizide gözüm takılı kaldı. Orada da gerçekten fakirler hiç üzülmüyor, depdebenin içinde sürüklenip duruyolardı.

Televizyonu getirmekle Mehmet ağbi iyi mi yaptı acaba? Burada asla erişemeyeceğimiz villalar var. Parlak bedenler, gösterişli arabalar, kaslı vücutlar… Art arda iki banka reklamı çıktı az önce. Birinde İzzet Altınmeşe vardı, diğerinde İlber Ortaylı. Şaşırdım, İsmail ağbiye gösterdim, boş gözlerle baktı. Uzaktan Mehmet ağbiyle göz göze geldik, gülümsedi.

Bugün öksüz hissediyorum kendimi. Mehmet ağbi dükkanı açmadı. Yine akşam oldu, yağmur fena çiseliyor. İki garip bir de ben varım bugün. Çay istemiyorlar, belli ki paraları yok. Çayı da parayla verecek değiliz ya, yine de istemiyorlar. Gariplik kanlarına işlemiş besbelli, çay kaşığını bile vurmuyorlar bardağa.

Küçüklükten beridir yağmur yağdığında yazı yazarım. İsmail ağbi bugün dükkanın muhasebesini yap diye söylemişti ama pek hesap yapasım yok bugün. Bu mendillere de yazı yazdığımı görürse bozulur biliyorum ama, öğlen ağlayan amca çok etkiledi beni. Usul usul ağladı. Öyle edebi parçalardaki üç noktalara sığacak gibi değildi. Ağır ağır ağladı, kimse üstüne gitmedi. Böyle ateş geçer de külü yavaş yavaş söner ya, öyle ağladı, öyle durdu işte. Bir mırıltısını duydum sadece, ”bu nasıl iş?”

Koca adam kafasını kaldırdı, bana baktı. Ben dalmışım, sonra fark ettim bana baktığını. Haliyle utandı adam oğlu yaşındaki çocuğun önünde ağlamaya. Çağırdı beni yanına. Gözlerime dik dik baktı, içime sindirdi bakışlarını. ”Bize iki çay al, karşıma otur.” dedi.

Ben tam kırık dökük cümlelerimle özür dileyecektim, susturdu beni.

Bak evlat deyip başladı anlatmaya:

“Çok uzakta değil, yanıbaşımızda, mahallemizde daha körpeçik, küçücük Suriyeli kız çocuklarına ağızlarından salyalar akıttı senelerce hacı amca dediğimiz komşularımız. Hazreti Muhammed (s) deyince elini kalbine götüren bu hacı amcalar bir an olsa dahi Suriyeliler kapımıza kadar geldiğinde de kalplerine kadar götürdükleri ellerini yardıma götürmedi. Her ramazan ikinci kat, 135 metrekare, 4+1, güney-doğu cephe dairelerinde yaptıkları iftar akabinde gençlere teravihe gitmenin ehemmiyetinden dem vuran bu amcalar; sahurlarda da kendi vatanını terketmek zorunda kalıp, diğer müslümanların yanına sığınan ensar-mücahir kardeşliğine de ATV’de Nihat Hatipoğlu’nun muhteşem sunumuyla dinlemekten bir an olsun vazgeçmediler. Bitti mi? Tabi kii hayır. Beş para etmez dairelere ”Suriyelilere uygundur” diyerek fahiş fiyattan daireleri kiraladılar. Günlüğü 25 liradan en pis işlere mahkum edilen Suriyelilere bir de utanmadan, sıkılmadan, en ufak bir hâyâ etmeyen ”insan hiç kendi vatanını terkeder mi?” diye sorma cüretini kendilerinde buldular. Bugün sokaklarımızda binlerce Suriyeli ve yine ilginçtir kendine ”Ben hümanistim” diyen binlerce insanımız var. Müslümanlıkları da yalan, Muhammed deyişleri de; hümanistlikleri de yalan, iyi dilek temennileri de!”

Kahvedeki herkes bize kulak kesilmiş, bu garip adama bakıyordu. Birden o da bunu fark etmiş olsa gerek, sustu. Kalktığıyla sandalyeden ceketini alışı bir oldu.

Döndü ve gitti. Kimdi, nereden biliyordu bunları, hem dedikleri kimin umrundaydı ki?

– mendilin sonu –

23 Temmuz 2014

Ömer Burak Tek

Ankara